4 Temmuz 2013 Perşembe

Adana Atatürk Parkı Forum Notları (29 Haziran)



Yaklaşık 100 kişinin katıldığı Adana Atatürk Parkı Forum Notlarıdır.
( Son 1 saatin notlarıdır.)

- Türkiye'de değil miyiz şu an arkadaşlar? Ve Türkiye de ne olması gerekiyor? Demokrasinin çok iyi işlemesi gerekiyor. Bizim amacımız bu olmalı. Hepimizin bir sorunu var. Demek ki  kanayan bir yara var. Bizim o yarayı iyileştirmemiz gerekiyor. Arkadaşlar diyorlar ki biz kürdüz ve dışlandık. Olabilir. Ama önce kendi ailelerini, kendi aşiretlerini suçlamaları gerekiyor. Aşiret reislerine körü körüne bağlanma durumu var. Öncelikle problemlerin oralardan çözülmesi gerekiyor.

- Herkese merhaba. Ben Ağrı Patnos doğumluyum. Kürdüm ve 68'den beri Adana'da yaşıyorum. Burası top sahamızdı. Buranın çocuğuyuz biz. Benim Döşeme'de evim var. Mahfessığmaz'da evim var, Hacıbayram'da fırınım var. Hiç kimse bana demedi neden buraya geldin diye. Ayrımcılık yok. Niye şimdi aramızda ayrımcılık oluyor? Niye çocuklarım ölüyor? Benim içim yanıyor içim. Hepimiz aynıyız. Hep kardeşiz ya, hep kardeşiz. Elele verip ne gerekiyorsa yapacağız.

- Merhaba arkadaşlar. Yaklaşık 1 aydan beri bu olaylar devam ediyor. Televizyonu açtığımız zaman daha çok şiddet görüntülerini kullanarak -kırılan camlar, taş atmalar- sanki toplum, polise ve devlete karşı bir şiddet uygulamış gibi gösteriyorlar. Toplumun büyük bir kesimi ülkedeki ekonomik durumu, sınıflar arası ilişkileri, memleketin nasıl yönetildiğini tahlil edemiyor. Ama en kolay olan nedir? Görüntüleri kullanarak, mücadele eden insanları, onun bunun malına zarar veren, canına kasteden insanlarmış gibi göstermek. Oysa bakın. 2,5 milyon insan sokağa çıktı. Ve ellerinde sopa, silah yoktu. Tamamen meşru ve saldırıya karşı sadece yerden aldığı taşla kendini koruyan bir mücadele vardı. Kimse Ahmet'in Mehmet'in dükkanı yağmalandı diyemez.

- Kürtler ezilmedi diyen abime birkaç şey söylemek istiyorum. Herhalde abim Platon'un ütopyasında yaşıyor. Ya da biz şizofren olduk. Biz de bir hastalık var veya. Biz toprağımızdan alındık, atıldık diyoruz. Geldik diyoruz buraya. Ece Temelkuran'ın bir yazısından bahsetmiştim dün. Bugün kadro baya bir değişmiş. O yüzden tekrar anlatmak istiyorum. Ece Temelkuran'ın babası öğretmendir. Ve doğuya atanır. Orada gittiği sınıfa Türkçe öğretmek ister. Oysa sınıfın hepsi Kürttür ve Türkçe bilmez. Ne yapacağı ile ilgili Milli Eğitim Bakanlığına bir dilekçe yazar. Der ki buradaki hiç kimse Türkçe bilmiyor ben bunlara nasıl ders anlatabilirim. Gelen cevap Kürt diye birşey yoktur. Böyle saçmalıkları nereden buluyorsunuz? Yani bunlar herhalde yaşanmadı. 

-Ben size 100 yıl öncesinden bir olay anlatacağım. Adana’da İngilizler varken, dedemin arkadaşı olan İngiliz bir bayan ateşe veda için dedeme geliyor. Aynen şöyle der. “Biz gidiyoruz. Bizim yerimize Fransızlar gelecek. Onlar bizim gibi boş durmayacaklar. Ermeni yaranızı kaşıyacaklar.” 100 yıl öncesinden emperyalizm plan yapıyor ve bunu tatbik ediyor. Kürt sorunu, ermeni sorunu, alevi sorunu gibi şeylerle bizi birbirimize düşürüyorlar. Türkiye’nin zengin kaynaklarını kullanabilmek için emperyalizm bizim üzerimizde oyun oynuyor. Kürdistan deniyor. Keşke Kürdistan kurulsa. Kürdistan diye bir şey olmayacak. Göreceksiniz Yahudistan kurulacak. Doğuda kanal yapılıyor. Neden yapılıyor? Orada ki petroller, doğalgazlar kullanılsın diye.

-Bu memlekette Arap halkı ve Kürt halkı en çok ezilen iki halk. Arap halkı daha da azınlıkta. Kürt halkı son yıllarda çoğunluğu sayesinde mevki sahibi olabildi ama Arap halkı azınlık olduğu için hiçbir mevki sahibi olamadı. Bu yöreye gelen Kürt halkına kol kanat geren Arap halkı olmuştur.

-Arkadaşlar, bu memleketin tabi ki temel meseleleri var. Ama bunları burada sanki çözülecekmiş gibi hergün hergün ortaya getirerek bu forumun asıl amacını kaçırmayalım. Bütün düşüncelere saygılı olmalıyız ama daha çok bu forumu nasıl işletebiliriz, nasıl birlik ve beraberliği savunabiliriz, mevcut iktidara karşı nasıl mücadele edebiliriz, kendi sorunlarımızı birlikte nasıl çözebiliriz? Ağırlığı bu sorulara verdek daha iyi olur.

-Türkler, Kürtler ve arada unutulan bir halk da var ki ben Çerkezim. Bir kere şöyle bir yanlış içerisindeyiz diye düşünüyorum. Ben 8 yaşımda köye geldiğimde, köyümdeki çocukların hiçbiri Türkçe bilmiyordu ve ben onlarla konuşamıyordum. Ben türkçe biliyordum, Ankara'da büyümüştüm. Şu an köye gittiğimde ise Çerkezce konuşan kimse yok. Çünkü bütün köylere televizyon girdi. Ama meselemiz şu değil. Birileri bireysel olarak buralara gelmiş ve mal mülk sahibi de olmuş olabilir. Birileri de zorla gönderilmiş olabilir. Meselemiz insanların bireysel olarak kardeş olup olmadıkları, birbirlerine yardım edip etmedikleri meselesi değil. Meselemiz devletin, iktidarın kime nasıl baktığıdır. İsviçre'de 4 bölge var. Fransız, Alman, İtalyan ve Roman bölgesi. Ve Romanca bile resmi dil. Bizim muhattabımız devlet. Devlet vatandaşının hangisine hangi gözlerle bakıyor ve biz devletten neyi ne kadar istemeliyiz? Yoksa biz burada bireysel olarak birileri iyi, birileri kötü diye tartışmamalıyız. Vatandaşlık nedir? 21. yy'da ki evrensel değerler dediğimiz pencereden bakmak zorundayız. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde kabul edilmiş asgari standartlar var. Bu standartların hepsi hiçbir ülkenin iç işleri değildir artık. İnsan Hakları İhlalleri bütün dünyanın meselesidir. İnsanların kendi dillerini özgürce konuşabilmeleri hakkı bütün dünyanın kabul ettiği bir haktır artık. Yani Kurtuluş Savaşı'nda hep birlikte savaştık, bugünde hep beraber savaşacağız mantığıyla bakmak yerine, dünyanın geldiği noktada kime ne kadar hak veriliyor, azınlıkların hakları nelerdir sorularını sormak gerekiyor. Çerkezler Kafkasya'dan sürgün gelmişlerdir ve onlar ülke olarak orayı kabul ederler. Ama şöyle bir gerçekliği de hiçbirimiz inkar edemeyiz. Kürtler Anadolu topraklarında Türkler'den öncesinden beri yerleşik olarak yaşıyorlar. Vatandaşlık tanımlarını tartışmalıyız. Yoksa hepimiz kardeşiz, birbirimizi de seviyoruz. Birbirimize destek de olmuşuzdur. Bireysel olarak çok iyi durumlara gelmiş, Cumhurbaşkanlığına bile yükselmiş Kürtler olabilir. Ama bu Kürt halkının haklarının yeniden gözden geçirilmesini, değerlendirilmesini ve bu hakların teslim edilmesini engelleyecek bir durum değildir. Son olarak iki yıl önce Kürtlerle ilgili "Bildiğin gibi değil" adlı bir kitap okudum ve hakikaten bildiğim gibi olmadığını anladım. 90 ve 91'li yıllarında çocuk olan insanların gözüyle anı olarak, biyografi olarak yazılmış. Onlarla söyleşi yapılmış. Hepinize okumanızı tavsiye ediyorum. Çok güzel bir kitap.

-Ben de Arap kökenliyim. Arap alevisiyim. Sanırım bize zorla Türkçe öğretmediler diyen yine Arap kökenli bir ablamız vardı. Ona cevap vermek istiyorum. Asimile edildik diyebilirim. Belki bize kimse Türkçe öğretmedi. Biz Mısır kökenliyiz. Oradan Adana'ya geldik ve burada Türkçe konuşuluyordu. Öyle diyelim. Ancak Doğu kısmında bu olmuyor. Okul yok. Okul olsa bile sadece dikte ile eğitim yapılıyor. Almanya'da Türkçe ye tepki var dediniz. Ve Almanya faşist bir ülke dediniz. Emin olun Türkiye daha faşist bir ülke. Tüm tarihi boyunca böyle olmuştur.

- Şimdi burada kimse kimseyi ikna etmek zorunda değil. Bana kalırsa insanın kendi dünyasını ve kendi aklını büyütmesi için yapması gereken şey bildiklerini sorgulamasıdır. Yani eğer biz sürekli bugüne kadar öğrendiğimiz şeyleri daha da pekiştireceğiz diyorsak düşüncelerimiz aynı minvalde gider, hiçbirşeyde olmayız. Almanya faşist diyen kişi nerde, nasıl, neyi okudu da böyle söyledi bilmiyorum ama, Almanya faşizmi yendikten sonra, faşizmin nasıl bir bela olduğunu gördü. Dünyanın en demokrat ülkesi. Böyle bir şey diyebilir misiniz? Hitler bir zamanlar orada yaşadı, Almanlar faşisttir dediğiniz zaman yemezler onu. Onlar onun hesabını çok fena bir şekilde gördüler. Şimdi sıra bizim bu hesabı görmemize geldi. Biz bu hesabı görecek miyiz? Şimdi soru soracağız. Şimdi Kürtler asimile, Araplar asimile. Sanki asimile olmak güzel birşeymiş gibi söylüyorsunuz. Bu korkunç birşeydir ya. Bir insanın kültürel bağlarından kopması korkunç birşeydir. Şimdi siz birine diyorsunuz ki; Kürtler kürtçe öğrenmedi, öğrenemedi, Türkiye de yaşıyorsa Türkçe bilmek zorunda. Doğru olabilir. Mümkün olabilir. Bu ülkenin resmi dili şöyle falan. Ama allahaşkına bir dakika kendinizi onların yerine koyun. Varsayın ki bir tavuk hırsızı oğlunuz var. Kürtsünüz. Cezaevine girdi. Oğlunuzu ziyaret etmeye gidiyorsunuz. Kürtçeden başka bir dil bilmediğiniz için konuşamıyorsunuz. Ondan sonra da siz neden Türkiye'de yaşıyor diyorsunuz. Böyle birşey olabilir mi ya. Şu soruyu kendinize bir sorun önce. Kürtler niye ayaklandı? 3500 tane köy niye yakıldı? 17500 tane faili meçhul niye var? Bu adamların ne yaşadığını bilmem lazım. Bir soru daha soracaksınız. Apo Ermeni dölüdür. Ya Ermenilerin günahı ne? Hadi o Kürt, berbat birşey. O yahudidir. Bu dünyada müslüman sünni Türk'ten daha iyi bir kimse yok mu? Bu soruları kendimize sormamız lazım. Müslüman, sünni Türk bir sürü iyi adam vardır. Ama müslüman, sünni Türk'ten kötü adam da çıkar. Tıpkı Kürt şafi'den çıktığı gibi. Tıpkı Ermeni'den çıktığı gibi. Bence şimdiye kadar okuduklarımızı, bildiklerimizi yeniden gözden geçirmemiz, kendimizi sorgulamamız lazım geliyor ki şu faşizm diye sokağa çıktığımız şeyi yenme şansımız olsun ve yeni bir ülke kurabilelim.

- Ben Türkmen alevisiyim. Herkesin cebinde taşlar var. Kimisi Kürt, Kürt taşı var, kimisi Arap, Arap taşı var. Kimisi Türk, Türk taşı var. Arkadaşlar bizim derdimiz cebimizde ki taşı bir Kürdün kafasına atmak değil. Ya da bir Arabın ve ya bir Türk'ün kafasına atmak değil. Bizim derdimiz üretim araçlarına sahip olanlarla, üretenler arasında ki sınıf farkını ortadan kaldırmaktır. Ben de bir örnek vereyim. Bu da bir taştır. Özellikle Kürt arkadaşlarıma sormak istiyorum. İdirisi Bitlisi kimdir arkadaşlar? Yavuz Sultan Selim alevileri katlederken yanında kim vardı? İdirisi Bitlisi vardı. Yani demek istediğim tarihin daha öncesine gittiğimiz zamanda başkaları da başkalarını ezmiştir. Bu taşları atalım arkdaşlar, bu direnişin ruhuna özgü bir şekilde. Herkes üretim araçlarının ortak mülkiyeti için neler yapabilecek bunu düşünelim. Ya hepiniz oy kullandınız. Bana söyler misiniz ya! Bir milletvekili adayı, milletvekili olmak için ne kadar para harcıyor. Trilyonlar harcıyor. Devletten alacağı maaşla mı harcadığı parayı yerine koyacak. Bu kadar mı insanları salak yerine koyuyorlar. Biz bunu teşhir etmek zorundayız. Amacımız burdaki kumpası ortaya koymaktır. Benim yanımdaki arkadaşımın Kürt olması, Türk olması önemli değildir. Biz ekmeğimizi götürebiliyor muyuz? 

- Bu konuşmaların konusu burada olmamalı. Etnik meseleleri bir kenara bırakacaksınız. Size bir örnek vereceğim. 12 Eylül 1980 günü bu ülkede 2,5 milyonun üzerinde sendikalı işçi vardı. Ülkenin nüfusu 45 milyondu. Bugün bu ülke 75 milyon. Peki kaç sendikalı işçi var bugün biliyormusunuz? 650 bin kişi. Etnik meselelerin içinden çıkılamaz. Burada önemli olan gelir dağılımının adaletli olmasıdır. Birinci sorun budur. Yine 12 Eylül 1980 de bu ülkenin milli gelirinin % 40'ını nüfusun % 30'u alıyordu. Milli gelirin % 60'ını da nüfusun % 70'i alıyordu. Bugün ise milli gelirin % 40'ını nüfusun % 10'u alıyor. % 60'ını da % 90'ı alıyor. Bu ülkeyi idare etmeye başladıklarında dış borç 120 küsür milyar dolarken, bugün 600 milyar dolara çıktı. Bu nedenle biriken sermayeyi adil bir biçimde dağıtmazsanız, burada Kürt, Arap, Türk lafını çok edersiniz ve birbirinizi de kırarsınız. Esas olan refahtır.

- Konu biraz farklılaştığı için hangisinden bailayacağımı şaşırdım. Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Ülkemizde bir sürü sorun var, dünya da bir sürü sorun var. Irk sorunu var, sınıf sorunu var, gençlik ve kadın sorunu var. Hepsine ayrı ayrı değinilebilir. Yalnız şuna katılmıyorum. Bu forumlarda bunları çözemeyiz diye birşey yok. Ben 19 yaşındayım. Şimdiye kadar ne bu saatlere kadar Atatürk Parkında oturulduğunu gördüm ne de bir sürü farklı görüşte insanın burada hep beraber konuşabildiğini gördüm. Buradaki dayanışma, çadır süreci çok güzel birşey. Çatışmada insanların birbirine yardım etmesi ve bunun buraya evrilmesi çok güzel. Bunu değerlendirmek gerekiyor. Forumlardan bir sürü şey çıkarabiliriz. Bir Kürt kendi sorununu konuşabiliyorsa, bir Türk kendi sorununu, bir işçi kendi sorununu konuşabiliyorsa buradan çok şey alabiliriz. Biz bugüne kadar bunu görmedik. Etnik sorunlara çok girmeyeceğim. Arkadaşlar yeteri kadar dile getirdiler. Katılıyorum arkadaşlara. Gezi Parkı Direnişi birkaç ağaçtan çıkmış ve yayılmış olabilir ama artık mesele bu değil. Mesele özgürlük, eşitlik, adalet kavgasına dönüştü. Ben artık buraya YÖK'e karşı olduğum için geliyorum. Ben sokakta tacize uğradığım için, bana laf atıldığı için geliyorum. Ben artık üniversite de paralı eğitim gördüğüm için geliyorum. Ben burdaki dayanışmayı gördüm, burdaki eşitliği, kardeşliği gördüm. Ben bir kadın olarak, bir genç olarak, bir işçi çocuğu olarak bütün bunlara karşı olduğum için burdayım. Ve artık Forumlardan neler bekleyebiliriz, yarına nasıl daha güçlü bir ses çıkarabiliriz bunları da konuşalım. Benim burdakilere önerim, eşimizi, dostumuzu, kardeşimizi ,arkadaşımızı, yolda gördüğümüz herkesi çağıralım. Atatürk Parkını kazandık. Ve gençlik oturup YÖK'ü konuşsun. Kadınlar erkek egemen toplumu, tacizi, tecavüzü konuşsun. Gezi direnişi ile başlayan olayı daha nasıl eşit, sömürüsüz bir yarına taşıyabileceğimizi konuşalım. Ve kitle önemli arkadaşlar.

- Şu an yeni bir sayfa açmaya çalışıyoruz. Ve bu sayfayı açarken önyargılarımızdan, tabularımızdan ve birçok şekilde ister sitemez edindiğimiz yanlış bilgilerden sıyrılıp yeni yeni şeyler araştırmamız gerektiğini düşünüyorum. Kendimizi bir çok şekilde, bir çok alanda geliştirmeliyiz. Kendimizi geliştimeye çalıştığımız zaman otomatik olarak bir mücadele içerisine giriyoruz zaten.

- Zulmün olduğu yerde direniş meşrudur diye bir şiar öğrendik biz burada. Bütün zulümlere karşı mücadele etmek için bize daha örgütlü, daha argümanlı, daha büyük birşey lazım. Örgüt kelimesi bize hep korkutucu geldi. Ama böyle gelmemeli aslında. Örgütlenmeyi desteklemek gerekiyor. Çalışmak zorunda olabiliriz. Çocuklarımız olabilir. Kadınlar ev emekçisi olabilir. Ama bir yerinden mücadeleye destek vermek çok basittir aslında. Örneğin sokakta size gazete satmak isteyen bir devrimciye yüzünüzü çevirmeyin. Ondan bir gazete almanız bile yeterlidir. Ben bu kadar mekanizmalı bir devlete karşı her alanın bağımsız örgütlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Parasız eğitime karşı gençliğin bağımsız bir örgütlülüğü olmalı. Kadınların da öyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder