Bugünkü konuğumuz, 1990’ların başından bu yana yeşil hareketin, insan hakları hareketinin ve nükleer karşıtı mücadelenin içinde olan Ümit Şahin’di. Ümit Şahin, Üç Ekoloji dergisinin yayın yönetmenliğini, çevre için hekimler derneği YK üyeliğini ve yeşiller partisi MYK üyeliğini yürütmektedir. Açık Radyo’da (Ömer Madra ile birlikte) “Açık Yeşil” adlı radyo programını hazırlayıp sunmaktadır. Ayrıca İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde “çevre haberciliği” dersi vermektedir.
Aşağıdaki notlar, hem Ümit Bey’in hem de katılımcıların konuşmalarından oluşmaktadır.
Kısa bir tarihçe:
· Aslında 3.Köprü yeni bir proje değil. 1993 senesinde de ortaya atılmış, Arnavutköylüler karşı çıkmıştı ve direnişlerinde başarılı oldular, bu nedenle proje rafa kaldırıldı.
· 2009 yılında büyük bir İstanbul Çevre Planlaması yapıldı. İMP’nin hazırladığı bu planda aslında şehrin Doğu-Batı ekseninde genişlemesi öngörülüyordu. Ama İMP lağvedildi, 3.köprü güzergâhına ise RTE helikopterle uçarak bizzat kendi karar verdi.
· 2010 senesinde 3.köprü projesi yeniden ortaya atıldı, ama o dönemde bakanlıktan sızdırılan bir belgeyle Radikal Gazetesi 2,5 milyon ağacın kesileceğini manşet haber yaptı. Biz de o dönem Yeşiller ve Sol Partisi olarak “2 Milyon ağaç için 2 Milyon insan” projesini gerçekleştirdik, 1 sene devam eden bu proje sonradan rafa kalktı, ama yine de geçici bir zafer aldık. 3.Köprü projesi bir süre için de olsa rafa kaldırıldı.
Tespitler ve Sorunlar:
· 2.köprünün yapımını hatırlayalım. 2.köprü, TEM (Trans-European Motorway) otoyolunun doğal bir uzantısıydı ve amacı adı üstünde Avrupa’dan gelen otoyolu Anadolu’ya bağlamaktı. Yani asıl hizmet ettiği amaç transit bir geçiş sağlamaktı. Bu köprünün yapımı bu nedenle İstanbul’un trafik sorununu çözemedi.
· 3.Köprü projesi de şu anda İstanbul trafiğini çözümlemek amacıyla yapılıyor gibi gösteriliyor ama durum öyle değil. 3.köprü Karadeniz otoyolunun doğal bir uzantısıdır ve amacı da Rusya-Avrupa arasındaki transit geçişi kolaylaştırmaktır. Kısacası, 3.köprü ile de İstanbul’un trafik sorunu çözülmeyecektir, çünkü o amaçla yapılmıyor.
Bu projeyle alakalı ekleme de yapılabilir: Şu anda Assos’ta bir tır limanı yapılması söz konusu. Muhtemelen ileride Çanakkale üzerinden geçecek bir köprü ile 3.köprü otoyolu birleştirilecektir. İstanbul’la alakası olmayan bu yük taşımacılığı planı, İstanbul’un doğasına zarar verecektir.
· 3.köprü projesi sadece bir köprüden ibaret değil. 3.köprü için yapılacak olan yol hattının uzunluğu 185 km, ve bu hat İstanbul’un kuzeyinde yer alan ormanların yok olmasına neden olacaktır. Ayrıca, 3.havalimanı projesi de bu projeyle bağlantılıdır. 3.havalimanı da bir çekim merkezi olarak o bölgede şehirleşmeye neden olacaktır. Kısacası 185 km.lik hat ve 3.havalimanı çevresi şehirleşmeye maruz kalacak ve ormanları yok olmasına neden olacaktır.
· AKP’nin Çılgın Projeleri’nden biri de İstanbul’un Karadeniz kıyısında iki adet 1 milyon nüfuslu uydu kent yaratmaktır. Bu projeyle amaç, İstanbul’u 20 milyonluk bir kent yapmaktır.
· Tüm bu projeler göz önüne alındığında (3.köprü-3.havalimanı-kuzeyde uydu kentler) görüyoruz ki İstanbul Kuzey’e doğru büyüyecek ve bu nedenle de İstanbul’u çok tehlikeli bir duruma sokacaktır; 5-10 sene sonra İstanbul yaşanamayacak bir hale gelecektir.
· İstanbul’da çok önemli doğa sit alanları var, bunların birçoğu da 3.köprü projesiyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya: *Boğaziçi’nin kuzeyi (Sarıyer+Beykoz) * Terkoz Gölü ve Havzası *Kilyos kumulları *Şile sahili * Batı İstanbul meraları vs. gibi birçok önemli doğa sit alanı, tüm bu 3.köprü-havalimanı projeleriyle yok olacaktır.
· Bahsettiğimiz kuzey ormanları ve Terkoz Havzası İstanbul’un su kaynaklarıdır ve bunların yok olması ciddi bir tehlikedir.
· Ayrıca kuzey ormanları, İstanbul’un havasını temiz kılan ve İstanbul için hayati önem taşıyan bir doğa alanıdır.
· Bir diğer sorun ise, inşaat sektörü ve mütekabiliyet yasası ile ortaya çıkan sorundur:
İnşaat sektörünün büyümesiyle ekonominin büyümesini bekleyen hükümet, bu sektörü çok geçici bir büyüme sağladığının farkında değildir (ya da görmezlikten gelmektedir). İnşaat sektörünün birçok sektörü harekete geçirdiği doğrudur; demircilik, çimento, taş ocakları, enerji sanayi gibi birçok sektör inşaat sektörüyle büyümektedir. Ama unutulan çok önemli bir nokta var; binaların satışında illa ki bir doyma noktası vardır ve eninde sonunda bu büyüme duracaktır. Hatta inşaat sektörü doyma noktasına gelmiştir bile. Ama çıkartılan yeni mütekabiliyet yasası ile Arap ve Rusların bina alımına izin verilmiştir. Böylelikle, yurt dışından alıcılar sağlanmış ve inşaat sektörünün durması-küçülmesi bir süre için de olsa geciktirilmiştir.
Peki, inşaat sektörü ve mütekabiliyet yasasının ortaya çıkaracağı sorunlar nelerdir? Öncelikle bahsettiğimiz gibi, inşaat sektörü doyma noktasındadır ve artık ekonominin büyümesine yardım edemeyecek duruma gelmiştir. Artı olarak, bu sektörde istihdam geçicidir, hâlbuki Türkiye’nin kalıcı istihdama ihtiyacı vardır. Bununla beraber, mütekabiliyet yasası yüzünden emlak fiyatları daha da artmaktadır.
Fiyatların artması, merkezde yaşayanların kiralarını ödeyememelerine/ev sahibi olamamalarına neden olup, İstanbulluların şehrin çeperlerine göç etmesine neden olacaktır. Merkezde yaşayanlarsa sadece çok zengin olanlar ve ayrıca mülk sahibi olan zengin Araplar ve Ruslar olacaktır.
Neler yapılabilir?
· STK’larla işbirliği
Bu noktada, Ümit Bey şu uyarıda bulundu: “Gezi Direnişi’nin ilk çıkış noktası ağaçlardır. Ama daha sonra bu direniş büyük bir halk hareketine dönüştü ve farklı talepler ortaya çıktı. Hatta bu süreçte ‘bu mesele 3-5 ağaç meselesi değildir’ dendi. Ama bu bakış açısı çok sorunlu, zira ‘bu mesele 3-5 ağaç meselesi değildir’ demek ‘ağaçları korumak, onlar için eylem yapmak önemsizdir’ demektir. Bu nedenle, Gezi Direnişçileri’nin öncelikle yapması gereken şey, bu bakış açısını değiştirmektir. Herkesin bir kimlik sorunu olduğunu söylediniz, ama ekolojik sorunlar kimlik üstüdür ve herkesi aynı çatı altında birleştirebilir. Bu nedenle, STK’larla birlikte verimli bir şekilde çalışabilmek için, öncelikle ‘ağaçlar önemlidir’ mantığını edinmemiz gerekiyor.”
· 3.köprü, 3.havalimanı, kuzeyde oluşacak yeni yerleşim alanları ile ödenecek bedeller hakkında insanları bilinçlendirmeliyiz. Bunun için de gündemden pay almalıyız.
Gündemden pay alabilmek için yaratıcı eylemler geliştirilebilir.
- Cihangir’deki Bostan Hareketi örnek verildi
- NTV bahçesine çiçek dikme eylemi (penguen şeklinde düzenlemeyle)
· Herkeste “yurttaşlık bilinci” oluşturulmalıdır. Tüm bu projelerin bir vicdan sorunu olduğu anlatılmalıdır.
- Örneğin, 3.köprü-havalimanı gibi projelere imza atan firmalar ve bankalar boykot edilebilir.
- Ayrıca bilirkişi olan akademisyenlerin raporlarında dürüst davranmayarak projeleri yapılabilir kıldıkları için, raporları hazırlayan bilirkişiler-akademisyenler de afişe edilebilir.
· Kişiler, firmalar, bankalar afişe edilerek, boykot edilerek “sorumluluğa davet” edilebilir, vicdani baskı yapılabilir.
- 3.köprü inşasını yapacak olan şirketler: İçtaş İnşaat Sanayi Ticaret AŞ-Astaldi Ortak Girişim Grubu
- 3.köprü ihalesine giren şirketler: Cengiz İnşaat-Kolin İnşaat-Limak İnşaat-Makyol İnşaat-Kalyon İnşaat Ortak Girişim Grubu
- 3.köprü inşasını finanse edecek bankalar: İş Bankası, Garanti Bankası, Akbank, Yapı Kredi Bankası, Halkbank, Ziraat Bankası, Vakıfbank
· Bankalar üzerinde yaptırımı olan BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) ile iletişime geçilebilir.
Bunun amacı ise şu: Avrupa Birliği’nin kurallarına göre, herhangi bir Avrupa Bankası, ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) Raporu olmayan hiçbir projeye finansman sağlayamaz. Ama 3.köprü projesi için hazırlanmış bir ÇED raporu yok, zaten bu nedenle 3.köprü projesi için finansman Türkiye bankalarıyla yapılıyor.
ÇED raporu olmayan bir projeye bankaların finansman sağlaması ise etik olarak çok yanlış. Bu nedenle bankaları boykot ederek, BDDK ile iletişime geçerek bankalar üzerinde vicdani bir baskı oluşturulabilir.
· Dünya kamuoyunun ilgisi 3.köprü-3.havalimanı projelerine ve ödenecek bedellere çekilebilir:
- Dünya’da Türkiye hükümetine yaptırım uygulayabilecek devletler üstü bir kurum ne yazık ki yok. Ama Birleşmiş Milletler’in [United Nations Environment Programme (UNEP)] bu konuda bilgilendirilmesi çok işe yarayabilir. Her ne kadar devlet üzerinde bir yaptırımları olmasa da, UNEP’in bu projelere karşı çıkması, dünya kamuoyunu bu konuya çekebilir, Türkiye’deki direnişi daha da güçlendirebilir.
· Projelerden etkilenecek olan bölgelerdeki mahalli insanlarla iletişime geçmek ve onlara bilgi vermek, bilinçlendirmek işe yarayabilir. Örneğin Garipçe ve diğer köylerde insanlarla konuşulabilir, uzun vadede neler olacağı, durumun ne kadar vahim olduğu onlara anlatılabilir.
Son notlar:
· AKP tarafının 3.köprüye karşı çıkanlara geliştirdiği eleştiriler şunlar:
“Sizler Türkiye’nin gelişmesini istemiyorsunuz. 3. Köprü Türkiye’nin daha da gelişmesi içindir, 3.havalimanı Türkiye ekonomisini geliştirecektir, çünkü 3. Havalimanı Frankurt’un yerini alacaktır. Yeni inşaatların yapılması yine ekonomiyi canlandırır. Sizler “ekolojiyi korumak” adı altında resmen Türkiye’nin gelişimine mani oluyorsunuz.”
· AKP’nin bu eleştirilerine cevaben çok iyi bir karşı-tez savunmalıyız. Örneğin;
“Biz ekonomik büyümeye karşı değiliz. Ama sizin doğayı talan ederek, ormanları yok ederek, sadece inşaata dayalı ortaya çıkardığınız ekonomik büyümeye karşıyız. Ekonomik büyüme için çok daha farklı yollar denenebilir, bu nedenle İstanbul’un yok edilmesine göz yumamayız.” gibi bir söylemle alternatif bir ekonomik büyüme planı sunabiliriz.
· Ekoloji sorunu aslında bir demokrasi sorunudur.
Gezi Direnişi’nde insanları birleştiren, insanları bir arada tutan tek bir şey vardı: Demokrasi talebi.
Eğer Türkiye’de gerçek anlamda bir demokrasi olsaydı, zaten kimlik sorunu da olmazdı. Bu nedenle bizim asıl odaklanmamız gereken sorun demokrasi sorunu olmalıdır.
Şu anda Türkiye’de hem demokrasi hem de ekoloji sorunu mevcuttur. Ve bu iki sorun da birbiriyle bağlantılıdır, ikisi de birbirinden ayrılamaz. Bizlere sormadan çılgın projeler üretiyorlar, bizlere sormadan bu projeleri uyguluyorlar, bizlere sormadan doğayı talan ediyorlar. Bu nedenle de ekoloji sorunu demokrasi sorunudur.
Ve ekoloji mücadelesi bir demokrasi mücadelesidir.
· Gezi Direnişi ruhunu devam ettirebilmek için de, demokrasi ve ekolojik hakları savunarak bir yerlere varabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder