25 Temmuz 2013 Perşembe

Bahçelievler Forum Notları (19 Temmuz)

Bahçelievler Dayanışması Forumu 19 Temmuz Cuma günü saat 21.00 da yaklaşık 60 – 70 katılımcıyla gerçekleştirildi. Forumumuza yaralanmış arkadaşlarımızı ziyaret etmek için oluşturduğumuz temsilciler grubunun, dayanışma kutumuzun ve atölyelerin duyurusunu yaparak başladık. Gündemimiz; 1. Kısım: “AVM’lerin küçük esnaf üzerindeki etkileri, ekonomi politikalarının esnafa yansımaları ve esnaf sorunları.” (Esnaf Davetli) 2. Kısım: Müzik Dinletisi
- Katılımcı: Esnaf bitti. Bakkal, manav, kasap, berber, terzi bunlar bitirildi. Ülkemizde çeşitli alanlarda, merkezlerde büyük sermaye grupları bizim yapabileceğimiz işleri elimizden aldı. Bize bir şey kalmadı. Esnaf sorunu ülkemizin diğer tüm sorunlarından bağımsız bir sorun değil. Ülkenin sorunları çözülürse herhalde esnafın sorunu da çözülecek. Uygun bir biçim, yönetim geliştirilecek. Yoksa bireysel olarak, tek tek şu esnaf bu esnaf diyerek çözemeyiz bu sorunu. İktidarla, programla ilgili bir sorunla karşı karşıyayız. Peki bu sadece esnafın sorunu mu? Bu işçinin sorunu, köylünün sorunu, memurun sorunu. Hatta bizim milli sermaye dediğimiz iş adamlarının sorunu. Ayrı bir sorun değil. Bugün bizi uluslararası büyük tekellerin sermayelerine bağladılar. Birey olarak oralara kelepçelendik. Çözümümüz sistemi kökten bitirip, yerine tüm halkın ihtiyaçlarına cevap verecek muazzam bir yapı oluşturmak. Sadece esnafın sorunu dersek köylünün, işçinin sorunu ne olacak? O bakımdan bu bir sistem sorunu, düzen sorunu. Öyleyse bu köhnemiş düzen yerine halktan yana bir düzen getirelim.
- Katılımcı: Esnafın büyük kısmı kendini küçültmekle meşgul. Var olan sermayesi yüksek sermayeler karşısında erimekte ve ihtiyaca cevap verecek sermayeyi elde tutamamaktadır. Büyük sermayelerle rekabet edemediği için mamul maddeleri ya da hizmet maddelerini satarken daha yüksek ücretle satmak zorunda kalıyor. AVM’ler ve zengin esnaflar ne yapıyor? Henüz ürün tarladayken çok ucuza köylünün elinden alıyor, kendi marketinde hizmete sunuyor. Küçük esnafın yok edilmesini ben de yaşadım. Bağ-Kur borçlarımı dahi ödeyemedim. Dükkânlarımızı kapatmak zorunda kaldık. Matbaacılık yapıyordum, makinelerimi sattım. Başka yerlere küçük makinelerimi yerleştirerek oralarda seyyar satıcı konumunda oldum. Bunun sebebi tamamen sistemdir. Bu sistem kökten kaldırılmalıdır. İnsanların iş bulabileceği, evinde aşının kaynadığı bir düzen kurmak lazım. Sermayenin bize dayattığı düzen giderek fakirleşmemize, onların kapılarında köle işçiler olarak beklememize yol açıyor. İşçi yasalarını, sendika yasalarını aleyhimize kullanır hale geldiler. Sendikalı işçi sayısı 12 Eylül sonrası ne yazık ki çok azaldı. İnsanları taşeron işçi haline getirdiler. Bugün esnafların sermayesinin küçülmesinin esas sebebi borsadır. Serbest piyasadan vazgeçilmelidir, kontrollü bir piyasa olmalıdır. Küçük üretici, küçük esnaf korunmalı. Bir ürün ülkemizde üretiliyorsa, bu ürünün dışarıdan ithalatı önlenmeli, Türkiye içindeki piyasa korunmalı. Ekonomimizi koruyamazsak bizi muhtaç ederler. Şu anda da muhtaç ettiler, borcumuz kartopu gibi büyüyor. Ekonomimiz bir rant ekonomisine dönüştü. Esnaf dernekleri, odalar var ancak iktidarın eline geçmiştir. Bu düzen yıkılmalıdır.
- Katılımcı: Özellikle 2000 yılından sonra AVM’ler, büyük marketler artış gösterdi. AVM’ler yapılırken araziler değer kazanıyor, çocuklarımız iş bulacak diye gözümüz boyandı. Biz de bunların gönüllü köleliğini yapıyoruz. Gözaltına alınan arkadaşlarımızın durumunu aktarmak üzere Çağlayan’dan gelen bir katılımcı aramızdaydı:
- Katılımcı: Gezi olayları başladığından beri yüzlerce insan tutuklandı. Salı günü de bunlardan birini yaşadık. Sabaha doğru yapılan bir operasyonla arkadaşlarımız gözaltına alındı. İlk gün dosyada gizlilik kararı uygulandı. Bugün de halkı isyana teşvik, polise mukavemet gibi nedenler iddianamede yer aldı. 11:30’da arkadaşlarımız mahkemeye çıkarıldı, çoğu serbest bırakıldı. 4 arkadaşımız saat 3-4 civarı tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi. O 4 arkadaşımız da çıktı. Hukuksuzluklar ülkesinde yaşıyoruz. Ama gençlik hiçbir zaman iktidara baş eğmedi. Bugün de gençlik Çağlayan Adliyesi’nde bu oyunu bozdu. AKP bugün yine yenildi.
- Katılımcı: Esnaf meselesi Gezi sürecinde büyük sükse yaptı. Beyoğlu esnafı zarar ediyor tantanası vardı. Evet Beyoğlu esnafı zarar etti çünkü; müşterileri direnişteydi, haklarını arıyorlardı. Bugün mahalle esnafının zarar etmesinin en büyük sebebi küreselleşen ekonomidir. Neo-liberal politikaların bir getirisidir bu. Gezi Direnişi bir bakıma esnafın ayakta kalma direnişidir. Beyoğlu’ndaki birçok esnaf yok edilmeye başlanmıştı. Şimdiyse bu konuşulamaz hale geldi. Kapitalistlere karşı boykotumuzu sürdürürsek esnaf hayatta kalacaktır. Süreçle ilgili bilgi vermek üzere bir avukat arkadaşımız söz aldı.
- Katılımcı: 2011’de Taksim Yayalaştırma Projesi adı altında, kışla diyerek; aslında yine AVM yapmak, o bölgedeki Kürtleri, LGBT bireyleri ötekileştirmek maksatlı bir politika izlenmeye başlandı. Bunun bir dava süreci vardı. Gezi olaylarıyla birlikte bu planlar iptal edildi.
Hukuk kutsallaştırılmış bir kavram, hukuktan tarafsızlık bekliyoruz. Sloganlarımızda eşitlik, adalet var. Ancak hukuk beslendiği toplumsal yapıdan, sistemden bağımsız değildir. Ne kadar iyi bir yönetici gelirse gelsin yönetenlere bağımlı, taraflı olacaktır. Türkiye’deki hukuk sistemi de egemen olamayanlara karşı küçük bir azınlığı koruyan bir yapı. Bugüne dek bunun mağduriyetini en fazla Kürtler yaşadı. Seçilmiş yasal siyasetçiler uydurma iddianamelerle tutuklanıyorlardı. Halen yasal siyasi parti üyesi olduğu için içerde olan 7-8 bin insan var. Diğer örnek: THY İşçilere grev yasağı getirildi. Sendika da en doğal tepkiyi verdi, eylem yaptı. 305 kişi işten atıldı bunun üzerine. Daha sonra Toplu İş Sözleşmesi yapıldığı gün 5 bin polis hava yoluna getirildi ve metro kapatıldı. Biz bunları Gezi’den hatırlıyoruz. Tüm yollar kapanmış, Taksim’e giriş yasaklanmıştı.
Şu ana dek gözaltlılarda ana suçlama Toplantı ve Gösteri Yasası’na muhalefet. Oysa yasaya göre insanlar görüşlerini açıklama hakkına sahip. Bu açıklamayı topluca da yapabiliriz. Örneğin Çavuşpaşa’da hiçbir kurumdan izin almadan görüşlerimizi belirtebiliriz. İktidarın hoşuna gitmeyince bu yasal hak yasak oluyor. 2911 sayılı yasa devreye giriyor. Normalde bu yasayla gözaltı yapamazlar. En fazla kimlik tespiti yapıp bırakırlar. Savcı inatçı çıktı diyelim, ifadesini alıp bırakır. Gezi olaylarındaysa 2911’den dolayı yaklaşık 200 kişinin 4 gün boyunca özgürlüğünü kısıtladılar.
Diğer suçlama maddesi polise mukavemet. Neyle saldırmış eylemciler? Gaz maskeleriyle. Palalı saldırgan için savcılık pala silah değildir dedi. Aynı savcılık gaz maskelerine silah dedi. Biz de şunu diyoruz. Gaz maskesi silah, pala silah değilse biz de bundan sonra palayla gidelim.
Kahve Dünyası’nda tek yumurta ikizleri aynı masadan gözaltına alınıyor. Tamamen aynılar, elbiseleri bile benziyor. Savcı birini bırakıyor, diğerini tutuklanmak üzere sevk ediyor. Hâkime sorduk. Birbirinden ayırabiliyor musunuz? Hayır, mümkün değil, dedi. Dosyaları gösterdik, üzerlerinden çıkan şeyler aynı. Neye göre ayırıyorsunuz?
Terörle mücadeleden savcılığa getirilenler savcılara bile illallah dedirtti. Bunları bize niye getiriyorsunuz, diyorlar. Bunlar birbirini tanımıyor bile, örgüt olamazlar. Ancak gösteri yasasına muhalefetten alınabilirler. Hâkimlerimizin de illallah ederek gençlerimizi bıraktığı bir dönemdeyiz. Önleme gözaltılar diye aslında hukukta olmayan şeyler oldu bu dönemde. Örneğin polis buraya geliyor, hepimizi bir otobüse koyuyor ya da burada tutuyor. Ama serbest bırakmıyor. Böyle garip bir durum.
Resmi gözaltılar da kişinin neyle suçlandığını bilme hakkı vardır. Bizdeyse birini alıyorlar ve anlat bakayım diyorlar. Ortada suçlama yok. En önemli haklarımızdan biri de sessiz kalma hakkıdır. Başınıza böyle bir şey geldiğinde önce neden gözaltına alındığınızı sorun ve mümkünse hiçbir şey imzalamayın. Alınan eşyalarınızın içine ne buldularsa koyup bunları suç delili sayabiliyorlar. Bazen beni baro gönderdi diyen ama aslında emniyetle işbirliği içinde olan bir avukat gelip imzala bir şey olmaz, ifadeni verir çıkarsın diyebiliyorlar. Bunlara dikkat etmeliyiz. Asla hiçbir kağıt imzalamayın ve avukatınız gelmeden ifade de vermeyin. Ola ki avukatsız savcılıkla emniyetle yüz yüze kaldınız, ilk yapmanız gereken aleyhinize olan tüm belgeleri istemek olmalıdır. Belgeleri sakince okuyacaksınız ve ona göre de her şeyi reddedin arkadaşlar.
Bir katılımcı, avukat arkadaşımıza, tutuklananları serbest bırakan yargının daha güçlü deliller üreterek, özellikle Taksim Dayanışması üyelerini tekrar tutuklama hazırlığı içinde olabileceği ihtimali hakkında ne düşündüğünü sordu. Avukat arkadaşımız bu soruya; bağımsız olarak çalışması gereken savcıların hükümet memurları gibi çalıştığını, hükümet ne isterse yapmak zorunda kaldığını, ancak elbette buna direnen onurlu savcıların da olduğunu, bu savcıların çoğunun sürüldüğünü ya da erken emekliliklerini istediğini, bu erken emeklilik tercihinin son on yılda yaygınlaştığını, gözaltına alınanların tutuklanması için hiçbir sebep olmadığını ama bunun siyasi güç dengeleriyle ilişkili bir durum olduğunu, direnişin zayıflamaya başladığını hissettikleri anda çok daha güçlü bir şekilde tepemize bineceklerini, forumların da bu yüzden çok önemli olduğunu, hükümetin hukuksuzluklarına cevabı hukukçuların değil halkın verebileceğini anlatarak cevap verdi. Bir katılımcı, hakkında yakalama kararı çıkan 50’den fazla kişiden 30’unun alındığını, geri kalanların akıbetinin ne olacağını sordu. Avukat arkadaşımızın bu tür durumlar için tavsiyesi normal hayatımıza devam etmemiz gerektiği şeklinde oldu. Bir katılımcı, gözaltı sürecindeki ince aramaları ve gözaltı sürecinde nasıl davranmamız gerektiğini sordu. Avukat arkadaşımız aramaların normalde avukat eşliğinde yapılması gerektiğini, ancak avukat yanında normal arama yapsalar dahi nezarete aldıklarında çıplak arama yaptıklarını, kişinin tavrının bu durumlarda belirleyici olduğunu, buna izin vermemek gerektiğini; Vatan Emniyette bağırıp çağırarak izin vermeyenleri arayamadıklarını anlattı.
Bir katılımcı, adli koğuşa koymaları durumunda ne yapmamız gerektiğini sordu. Avukat arkadaşımız; bunun da fiili bir mesele olduğunu, hukuki bir yanı olmadığını ancak nezarethane yetersizliğinin bahane edildiğini, orayı mücadelenin bir parçası olarak görmek ve direnmek gerektiğini, kiminin bağırdığını kiminin açlık grevine girerek direndiğini söyledi.
Katılımcı konuşmalarının ardından forumun 1. kısmı kapanarak hafta sonu ziyaretleri, esnaflarla birlikte yapılacak cumartesi eylemi ve darphane grev işçilerine verilecek desteklerle ilgili duyurular yapılarak forumun 2. kısmına geçildi. Forum katılımcısı bir arkadaşımız gitarı eşliğinde şarkılar söyleyerek müzik dinletisiyle birlikte katılımcıların şarkı ve türkülere eşliğiyle birlikte direniş halayları çekildi.
23 Temmuz Salı günü saat 21:00’da buluşmak üzere sözleşerek forum bitirildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder