Toplumsal Barış Atölyesi
Abbasağa Küçük Forum Alanı
Atölye için Çerçeve Önerisi
- Barış sürecine karşı ikircikli bir yaklaşım var
ve kaygılar dile getiriliyor. AKP’nin gündeme getirdiği bir proje olduğu için
nasıl yaklaşılıyor?
- Barış süreci yüksek siyaset düzeyinde ele
alınırken toplumsal kesimler süreç hakkında yeterli bilgiye nasıl sahip olacak?
Sürecin toplum tarafından içselleştiriebilmesi için dünyadaki diğer örneklerinden
nasıl fayladalanabiliriz? Abbasağa forumundan nasıl öneriler çıkabilir?
“Bu çerçeve katılımcılar için
uygun mu” diye soruldu. Yoksa herkes söz alarak teker teker mi konuşsun?
Çerçeveye dair itiraz gelmedi.
“Konuşmacılara süre sınırlaması
olmalı mı” diye soruldu. Süre sınırlaması olmamasına karar verildi.
Sürece dair çeşitli kesimlerden,
foruma katılanlardan ne tür kaygılar ve eleştiriler yükseliyor?
Katılımcı-1 (Erkek): Sadece AK Parti açısından değerlendirmek doğru
olmaz. Savaşan güçler bunu değerlendirir. Bunu özgürlük mücadelesi veren bir
hareket başlatmış, haklarla ilgili pazarlık yapmaz. “Mücadele politik ve
demokratik kanallarla yürümeli” diyor. Kitleler buna yanıt veremiyor,
demokratik eylem ve mücadeleyi geliştiremiyoruz. BDP’de çalışıyorum. Bizde de
tartışılıyor. “Askeri güçler çekilmemeliydi” diyenler oluyor. Bu siyasete hazır
olmadığımızı gösteriyor. İşi silahlı güçlere havale etmeden siyasal yollarla
çözmeliyiz. Gezi ve Lice eylemleri demokratik eylemlerdir ve bu dönemin
ruhudur. AKP kendine göre düşünecektir. Halklar ve demokrasi güçleri olarak
demokrasiyi geliştirmeliyiz. Forumlarda sorun yüzeysel tartışılıyor. “Kürtler
geziye geldi mi gelmedi mi” üzerinden bir yere varılamaz. “Diren Lice Gezi
seninle” demek önemliydi. Kaygılar var. Ama burada bir pazarlık yok. Geçen gün
burada vicdani redciler tartıştı. İP’liler Sarıyer parkına gelip resim asmak
istediler. “Kürtlere bir şey yaptırmayız” diye platformda konuştular. Ama platform
bu tarz sözlerin yükselmesine izin vermedi. Sorun Kürt meselesine gelince ırkçı
düşünceler öne çıkıyor. Milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı çıkmalıyız. Demokrasi
güçleri ellerinden geleni yapmaz ve örgütlenmezse bir sonuç alınamaz. “Demokratik
ulus” -Milliyetçi ulusa karşılık olarak- nedir? İtaat etmemiz isteniyor,
bunları tartışmadan, bilince çıkarmadan yol alamayız. Devlet sıkışmış durumda.
Faydacı davranıyor. Türk ve Kürt halkı ortak yönlerini geliştirerek “Demokratik
Ulus” temelinde biraraya gelebiliriz. Süreç heba olmamalı yoksa savaş başlar.
Katılımcı-2 (Erkek): Doğu’ya
hiç gitmedim, oradaki hayatın nasıl geçtiğini bilmiyorum. Aşiret sisteminin
kitleleri etkilediğini okuyorum. Aşiret sistemi hala orada geçerli mi nasıl
yürüyor? Aşiret liderleri de kendi gücünü artırmaya çalışıyor. Urfa PKK’nin
giremediği tek şehirmiş. PKK’ya destek vermeyince Bucak aşiretinin 10 adamı
kaçırılmış. Bunlar doğru mu, bilmiyorum. Aşiret reisleri devletle anlaşıp olayı
kendi çözmüş. Aşiretler sorunu çözülmeli, nasıl çözüleceği de barış sürecinde
tartışılmalı? Yaşayan halk ne istiyor?
Katılımcı-3 (Erkek): Kürdistandaki sosyolojik yapı değişti. “Aşiretler
var, halk kandırılıyor” algısı değişti. Bu soru konuşulmalı.
Süreçle ilgili kırılganlıklardan
biri kaygıları görmemek. Bu kaygıların üzerine gitmek ve açık net olarak konuşmak gerekiyor. Alevilerde şu kaygı var: “Türk-İslam
ittifakı oluyor da dışında mı kalıyoruz.” Bunu konuşmak üstünü örtmemek
gerekir. Bunlarla bağlantı kurulmalı. Kürtlerin, “Yıllarca verilen mücadele
sonunda en şanslı dönemi elde etmişken neden barışıyoruz. Bu kadar
avantajlıyken neden çekiliyoruz, onlar çekilse bizi kim savunacak” kaygılarına
yanıt üretilmeli. Sürecin kırılganlığını ortaya koyan mekanizma ve diyalog alanları oluşturmalıyız.
Katılımcı-4 (Erkek): Biz örgütlü insanlar değiliz. Gezi’ye de
bireysel katıldık. Süreçle ilgili şunu söylemeliyim. Konuyla ilgili bilgili
değilim. 31 Mayıs - 1 Haziran tarihlerinde Gezi’yle ilgili olumsuz dönüşler
aldık, BDP’li tanıdıklarımızdan. Barış sürecine zarar vereceğini düşünüp bizi tenkit
ediyorlardı. Bu nedenle biraz sinirliyim. Üniter devlet toprak bütünlüğü benim
için önemli değil. Ama bu süreçle ilgili samimiyetsizlik var bence. 30 yıllık
geçmişi olan silahlı eylem grubu var. 30 yıldır silahlı müacadele eden bir
örgüt nasıl bir anlaşma oldu da silahı bırakıp geri çekildi. “AKP samimi,
demokrasi geliyor” demekle bu olmaz. “Ne oldu, bunu söyleyin” diyoruz, kimse ortaya
koymuyor. Ne vaad edildi; demoktaik özerklik mi? Bu sürece bundan dolayı
karşıyım. AKP yaptığı için zaten karşıyım. Kesin bir hesap ve samimiyetsizlik
vardır. Olayda hiçbir şeffaflık yok. Örgüt vaat almadan silahı bırakmaz;
anlaşma yapılmış olmalı.
Katılımcı-5 (Kadın): Kaygılar, Kürt tarafında da var. Barış için
kadın girişimi olarak Dersim ve Lice’ye gittik. Medeni’nin öldürüldüğü yere
gittik. “Kalekol”lar her yere inşa ediliyor. Halkın barış sürecine güven duymamasına
yol açmış. Dünyadaki tüm barış süreçlerinde görüldüğü üzere, bu süreçler toplumda
ne kadar hallolmamış, yüzleşilmemiş korku ve travma varsa onu gün yüzüne
çıkarıyor. Parti politikalarını konuşarak barış sürecini anlayamayız. “Halk”
denilen şeyi Gezi gösterdi.Barış süreci başlar başlamaz “şimdi demokratikleşeceğiz”
diye bir beklenti var. Nasıl niyet ederlerse etsinler “toplum” diye bir şey
var. Barış için Kadın Girişimi (BİKG) buradan çıktı. Kadınlar savaşta neler
yaşadı, buna baktık. Kadınlar “düşmanı yok etme” biçimi olarak kullanıldı. Tacizler
/ tecavüzler bir savaş yöntemi. Savaşta kadınların başına gelenler toplumun
dokularına işler. Önce kadınların neler yaşadığına bak -bu gündelik hayat. Eğer
o kadınlar barışmak isterse barış o zaman toplumsallaşılır. Yüzleşmeler,
hakikatler gündeme gelir. Batının ve Doğunun kaygıları ayrı ama kadınların
kaygıları iki tarafta da çok benzer. Bu süreç kadınları dahil etmeli. Bu
bağlamda iş yapmaya çalışıyoruz. Kendi barış nosyonlarımızı geliştirmezsek savaş
kaygısı artar. Barış kırılganlaşır. Gizli travmalar çıkıyor. Türklerin travması
“Sevr, bölündük / bölüneceğiz”, Aleviler de “kesildik / kesileceğiz”. AKP için
ise Gezi “28 Şubat”. Kürtler travmalarını siyasete evrilttiler. Kırılganlığın
nereden kaynaklandığına bakalım. Toplumun gücünü görelim. Barışın ne demek
olduğunu konuşalım.
İstekler: Kalekolların
kaldırılması, güvenlik reformu yapılması. Güven sağlanması çok önemli. KCK
tutukluları serbest bırakılsın. Ovada siyaset yapacaksan siyasetçiler içerde
olmamalı.
Toplumun gerçek temsilcileri
süreçte aktif olmalı. Bazen bir lider barışı götürmüş. Bunun yanında başka
şeyler de olmalı. İki kişi konuşur ama etrafında dağlar var. Belirli taleplerle
bu sürece dahil olunmalı. 1325 BM kararı “kadınların barış süreçlerinde aktif
özne olmalarını” ister; bunu savunuyoruz.
Katılımcı-6 (Kadın): BİKG ile Lice’ye gittim. Kürtlerin, devlete
güvensizliği var. Sacece AKP’ye değil devlete karşı güvensizliği var. Yıllardır
verilen sözlerin tutulmayıp ölümlerin olması sebebiyle bu güvensizliği en çok
onlar hissediyor ama Kürt Hareketine güveniyorlar. Silah bırakma yok, geri
çekilme var. İnsanlar yalnız bırakılacağını düşünmüyor. Lice’ye gittiğimde
herkesin ne kadar Hareketle içiçe olduğunu gördüm. Her ailenin kayıpları var.
70 yaşında bir kadın “Ben de PKK’yim” diyor. Kendi hareketi. Lice’de ciddi bir
özdeşlik gördüm. Kadınlardan kaygılarını dinledim. Onları anlatayım. Geri
çekilmeyle gelen asker ve polisteki korkusuzluğu anlatıyorlar. “Şimdi çekinceleri
kalmadı. Silahlarla gündelik hayatımıza giriyorlar” diyorlar. Taciz ve
tecavüzlerin artma korkusu var. Polis evinin önünden geçerken laf atıyor, balkonuna
çamaşır asmak için çıkmaya korkuyorlar. Gerilla, sosyal hayatı düzenleyen bir
kuvvetmiş. “Erkekler bize bir şey yapamaz, onlar varken” diyorlar. Kadın
gerillaların olması da kadınlara bir güvence olmuş. Askerlerin cirit atma hali
korkutuyor. Beşiktaş’ta da polislerin bu kadar yayılması beni rahatsız ediyor.
Onlar kat be kat yaşıyor. Lice iki kere yakılmış. İlk yakılan ilçe. Evler topa
tutulmuş. Evlerin nasıl yandığını, çocuklarını nasıl kurtarmaya çalıştıklarını
anlatıyorlar. Orada yaşayanların bir “katliam tarihi” var. Kalekollardan
rahatsızlar. Medeni’nin öldürüldüğü Kalekol için “Katil Kalekol” diyorlar. Daha
öncesiyle beraber 5 sivil ölmüş. Asker gördüklerinde insanların aklına yaşadığı
katliamlar geliyor. “Sıcak havalarda damda yatamıyoruz, gözetleniyoruz”
diyorlar. Prefabrik evde yaşıyorlar çünkü yakmalardan sonra bir ev yapılmamış. “Affedemem,
nasıl affedeyim” diyorlar. Tecavüze uğrayan kadınlar hayalet gibi geziyor.
Kalekol ve askerler, gerillanın boşalttığı alanı dolduruyor. Barajlar
yapılıyor. Barajlar geçiş – geri dönüş yollarını kapatmak için yapılıyor. “Güvenlik
barajları” diyorlar. Irmaklar nehirler kalmamış.
Katılımcı-7 (Erkek): Savaşın nedeni ekonomik temele daynıyor, yatırım
yapılmamış. Bu ezilmeler ekonomiden kaynaklanıyor. Neden böyle?
Katılımcı-6 (Kadın): Bence ekonomik temelli değil. Öyle
düşünmediğim için sorunuza cevap veremem. Belki bu eksende başkalarının yanıtı
vardır.
Katılımcı-8 (Erkek): Kalekol yapılıyordu, Lice’de. Bu, Barış
Süreci’yle tezat oluşturmuyor mu? Liceliler ne düşünüyor? “Kalekol inşaatı var”
deyip, kestirip atıyorlar mı?
Katılımcı-5 (Kadın): Bu durum, güvensizliğin nedenlerinden biri.
İnsanlar savaşın tekrar başlamasını istemiyor. Şu an cenazeler gelmiyor, “gelmemesi
için bu umuda sarılırız” diyorlar. Kestirip atmak kolay değil!
Barış süreci nedeniyle AKP’ye tamamen
sıcak bakmıyorlar. Erdoğan’a ciddi eleştirileri, kızgınlıkları, kırgınlıkları
var Ancak cenazelerin gelmemesi çok önemli.
Katılımcı-9 (Erkek): Kürtlerin ne dediğini başkalarından
dinliyoruz. Medya yerine KCK açıklamalarını dinlemek zorundayız. Filistin – İsrail
meselesinde başka tarafları dinliyoruz. Ama Kürtleri, Kürtlerden dinlemiyoruz.
Bu eksikliği tamamlamak zorundayız. “Kürtler aşirettir, geri kalmışlardır”
deniyor. Bu bizi niye ilgilendirir. Öyle olsa bile özgürlük mücadelesi
veremezler mi? Başka halkları değil ama Kürtlerin geri kalmışlıklarını konuşuyoruz.
Kürtlere olan ön yargılarımızdan sıyrılacağız. Kürtler masaya AKP ile değil TC
ile oturuyor. Daha önce defalarca oldu. Barış süreci yıllardır gündemde. PKK’yi
terör örgütü gören devlet nasıl oraya oturdu? Bunu sorgulamalıyız. Kim, hangi
hakla “kürtler barışmamalı, silah bırakmamalı” diyor. Bunu söyleyenler,
Kürtlere “barış masasına oturmayın” diyenlerin hükümetle başka hesaplaşmaları olmalı.
Latin Amerika mücadelesini gören sol gruplar yanındaki Kürtleri ya hiç görmüyor
görse de “hiç görmesiydiniz” diyesiniz geliyor. Önce Kürtlerin ne dediğine bakalım.
Katılımcı-10 (Erkek): Yöntem sorunu var. Toplumun tüm kesini
ilgilendiren bir konu da “biz karar verdik, oldu” deniyor. Toplumla tartışmadan
olmaz. Alınacak kararlar geleceğimi etkiliyor. Masada neler konuşuluyor? Bunu
söyleyebilecek olan var mı?
Cevap: (Katılımcı -Erkek):
TMK kalksın, Anadilde eğitim hakkı
verilsin, seçim barajı kalksın vb konularda görüşme ve taahhütler var. KCK’lilerin
anayasa değişmeden de bırakılma ihtimali var. Silahla artık iktidar alınmıyor.
Siyasal kazanımlar AKP istese de olacak. Halkın ne yapacağı önemli. Silahlı
mücadele artık olmayacak. Özgür yaşamı yeniden inşa etmeye dayanacak
hareket. Devlet PKK’yi iyi tanıyor.
Basit yaklaşamaz. Hükümet, devletin tümünü temsil etmiyor. Öte yandan uluslararası
güçler de dahil. İsrail’in özür dilemesi tesadüf değil. Somut şeyler
konuşuluyor ama barışı halklar getirir.
Katılımcı-11 (Erkek):
Kaygılar not edilmeli. Ortak direnişin parçası olarak bu parkta toplandık.
Nasıl devam edebiliriz?
Katılımcı-12 (Erkek): İzmirliyim, Bergama’da doğdum. Bir Kürt
arkadaşım olduğu için babamdan yediğim tokatla Kürt sorununu öğrendim. Bunun
üzerine okudum. Tarihçiyim. 1990-2000 arası öğrenci hareketi içinde süreçleri izledim.
Barış kendinden menkul bir şey değil. Masaya birileri oturduğunda başka bir
süreç örgütlenir. Barzani ile Talabani yıllarca çatıştı. Barzani’nin yönettiği
bir süreç var. Barış uluslararası siyasetle ilgili. 30 yıl yenişememe durumu
oldu. Kürtler göç ettirildi. Türkiye sorunu haline geldi. Ege’de bu konu saatli
bomba gibi.Her barış dendiğinde Ege’de ırkçılık milliyetçilik artıyor. İzmir’de,
Balıkesir’de Kürtlere saldırılar oluyor.
Batıdakiler sürece önderlik edip halka anlatmalı. Seçim öncesi barıştan
bahsedip mevzi kazanmaya çalışıyor, AKP. Sonra saldırıları yoğunlaştırıyor.
Kalekol inşaatları buna neden olabilir. Kürtler Marksist bir yerden bakmalı.
Yalçın Küçük ideologtu şimdi Ergenekondan içeride. Doğu Perinçek de öyle. Sağa
savruldular. Ulusal çerçeveden bakmak hata yaptırır. 1920 Bakü Halklar Kurulutayı
çok önemli bence. Ben Kurultay metnini okudum ve önemsiyorum. Sizlere de
tavsiye ediyorum. Bugün tartıştığımız sorunlara onlar o zamandan iyi bir
yaklaşım göstermişler. Şu anda NATO ve BM üzerinden bakarak Barış Sürecine don
biçiliyor. Bakü Halklar Kurulutayında Ermeni, Kürt, Türk meselesi çok net
olarak tanımlanıyor. Kıtasal bakmalı. Etnisiteler üzerinden tartışıyoruz. Barış
kültürünün oturmamasının nedeni bu. Süreci, sokak değil Obama ve petrol
tekelleri belirliyor.
Barış süreci neden yukarıdan
gidiyor? Kapalı kapılar ardında yürümeyeceği ortada. Orada bir aksama olursa
insanlar ölmeye başlarsa bunun önü nasıl alınacak. Tartışmanın bu eksenden
ilerlemesi gerekiyor.
Katılımcı-13 (Erkek): Önerilen resim şu: İki taraf masa başında
gizli anlaşmalar yürütüyorlar. Bu resim
yanlış. Gezi’nin kattıklarını düşünelim. Kimse 31 Mayıs’ı hayal
edemiyordu. Masadakilerin ön
göremedikleri bir sürü olay var. Müzakereler 90’larda başladı. Özal’la başladı.
Ama ne zaman hükümet değişse yeni bir hal aldı. Son olarak “Oslo Süreci” bir yere gidemedi. 2 kişi
otursa aşamalarla yol haritası çıkarsa da yapacaklarının sonuçları net değil.
Ortadoğu’daki değişiklikleri, örneğin Mısır’ı kimse ön göremiyordu. Sen adım at
onlar da bir adım atsın. Çekilme bu adımlardan bir tanesi. Karşı tarafın yasal
düzenleme yapması bekleniyor. İki taraf da tam olarak birbirine güvenmiyor. Resim
yok süreç var. İki aşamadan oluşan 1- Demoktarik siyaset yollarının açılması. 2-
Bu çalışmaların başlaması.
İç savaşın ne olduğunu insanlar
bilmeyince bir sürü yalan hakikatle hayatlar sürüyor. Peki, süreç nasıl
toplumsallaşacak? Birleştirici tek nokta var. Otorite karşıtlığı Gezi’dekileri
birleştirdi. Şimdi seçim barajı tartışması etrafında biraraya gelinebilir. Gezi
direnişinin taleplerinden koparmadan seçim barajı mücadelesi birleştirilebilir.
Bunun için sokakalara çıkılmalı. Önerim
barışı toplumsallaştırma adımlarının siyasi kampanyalarla yürütülmesi. İnsanlar
yanyana gelip konuştukça birbirine değiyor.
Katılımcı-13 (Kadın): Sadece seçim barajına indirgenmesi doğru
değil. Seçim sistemi, Siyasi partiler kanunu komple tartışılmalı.
Duyuru: Yarın 13.00’da Şişli Camii’nde başlayıp fabrikaya kadar yürüyecek
olan Kazova Tekstil işçilerinin eylemi var. Buraya bir destek talebi var. İlgilenenlere
duyuruldu.
Katılımcı-14 (Kadın): 90’ların hayaleti bölgede dolaşıyor. Gündelik
ilişkileri çok belirliyor. Ekonomik mesele diye okumak pek çok şeyi ıskalar.
Toplu mezarlar açılıyor. İnsanlar yakınlarının akıbetini bilmiyor, ölülerini
bulup gömmek istiyor. İnsanlar kemiklerle beraber yaşıyor. Geçim kaynağı hayvancılık
ama yaylalarına gidemiyorlar. Hayatta kalmaları için gerekli olan minimumlar
sağlanmış değil. Terörle mücadeleden kaynaklanan zararların tazmini için AİHM davaları açılıyor; hala devam ediyor.
Cüzzi tazminatlar olunca köylerine dönemiyorlar. Büyük kentlerin çeperlerine
tutunmaya çalışıyorlar. Yoksulluk Kürtleşiyor. Öncelikler çok farklı.
Mesele egemenliğin nasıl
paylaşılacağı. Kürtler defalarca taleplerini ifade etti. Devlet Kürtlerden ne
istiyor ve bunu nasıl bir reçete ile çözecek? Kürtler demokratik özerklik istiyor.
Bunla ilgili birçok yazı yayınlandı. Kürtlerin talepleri aşikar ama devlet
anayasal hakları vermek için bir irade ortaya koydu mu? Buradan nereye
evrilebilir? Barış annelerinin de dahil olduğu bir komisyon oluşturup forum
yapalım. Ama önyargılarımızı kırmaya çalışarak gelelim. Dokunmak zor değil,
Gezi bize bunu gösterdi. Cumartesi Anneleri her cumartesi toplanıyor.
Katılımcı-15 (Erkek): BGST BİA’nın üyesiyim. İçinde olduğum bir
mesele. Epey kaygı ifade edildi. Alevilerin kaygıları var. Ulusalcıların
bölünme kaygıları var. Kürtlerin kaygıları var –maruz kaldıkları muazzam
adaletsizliklere rağmen. AKPlilerin de kaygıları var. Biz bir barış derneğinde
ya da siyasi parti de biraraya gelmedik. Gezi’nin sonucu olarak bir parkta
biraraya geldik. Direnişi temsil ediyoruz. “Nasıl bir sorumluluğumuz var” diye
bakıyoruz. Vicdani sorumluluğumuz var. 10 yıllardır süren savaş ve 50 binle
ifade edilen kayıp ve başka suçlar var. Süreç devam ederse ölümler olmayacak.
Bunu devam ettirmek için sorumluluğumuz var. Vicdan taşıyan bunu görmezden
gelemez. Bir yaz gecesi İstanbul’un bir parkında biraya gelip bunu konuşmak yaşanan
bu çatışmasızlığın bir sonucu. Bugün cenazeler gelse bunları konuşacak
konsantrasyona sahip olamayız. Fiziksel tehditle karşı karşıya kalırız. Barışa
karşı vicdani ve ötesinde sorumluluklar var. Kaygıları lafa kaldırıp “Barış,
ama ...” lafını bırakalım. Halk olarak vatandaşlar olarak nasıl katkıda
bulunacağımızın ayaklarını inşa edelim. Gezi açısından iki temel mesele olmalı:
1- Kentsel yaşam hakkı ve doğal
kaynakların talen edilmesinin önüne geçmek
2- Barış ikliminin daimi kılınması için çalışma yapmak.
2- Barış ikliminin daimi kılınması için çalışma yapmak.
Gezi’nin bu iki konuyu öne çıkarması
gerektiğini düşünüyorum. Söz alacaklar bu konuda katkıda bulunursa iyi olur.
Direnişin içindekiler olarak sürece nasıl daimi katkı verebiliriz. Komisyon
kurma, parkları gezme ...vs.
Katılımcı-16 (Erkek): 84’te liseden mezun olduğumda Şemdili Eruh
baskını yapıldı. 30 yıldır sürüyor ve insanlar kayıp veriyor. Buna rağmen bu iş
niye toplumsal tabanda değil de yukarıda çözülmeye başlandı. TC Devleti, kendini
demokratik bir aşamada değiştirmedi. “Kürtler teröristir, bölmek istiyor”
dendi. Kürt Hareketi batıya seslenemedi. Ama Türkiyelilerin içinde de bir barış
hareketi çıkmadı. Vietnam Savaşında, sivil hareketler Amerika’da savaşın gerçek
yüzünü açığa koymaya çalıştı. Türkiye’nin batısında böyle bir barış hareketi
çıkmadı. Kırılgan bir gidişat var. Önemli olan halkların barışması. Türki kesim
bunu duymak istemiyor.
Anadile kulaklar kapalı çünkü onu
terör retoriği içinde duyuyorlar. Bu terör retoriğini nasıl kırarız. Bu süreç
bir fırsat sundu. Silahlar konuştukça bunlar konuşulamaz. Medyanın yüzünü
Gezi’de gördük. Yıllarca “Kürtler teröristtir”i işledi. Bu hakim algı insani
yönden kırılabilir. Deneyimler var. Güneydoğu’da askerlik yapanlarla konşmamız
önemli. Askerlik yapanlar travma yaşıyor. Biz bir barış çalışması başlatalım. Savaş
“Gazi”si biri gelip yaşadıklarını anlatsın. Süreç toplumsallaştığı oranda
toplum sürecin şeffaflaşması için baskı yapabilir. Yüksek pazarlıktan aşağı
inecektir. Dayanışma sorunu olması gerekir. Kürtlerin neler yaşadığı bilinse
daha farklı olur. Medyanın tavrı değişse gerçekleri gösterse insanların tavrı
değişebilir. Kaygılar ortaya çıksın ki tartışıp çözüme gidelim. Biz hep
yüksektekilere bakıyoruz. Aynı sorular benim de aklımdan geçiyor. Bunu bırakıp
topluma dönsek adım atılır. Kürtler de hak ihlalleri yaptı bunların bilinmesi
görülmesi önemli. Başka yol göremiyorum.
Katılımcı-17 (Kadın): Tanıklık ve hikaye dinleme üzerine konuşacağım.
Kadın hareketi deneyimi, buluşma platformalarıydı. Biraraya gelerek empati
kurmayı kadın hareketinde öğrendim. İlk önce ne olduğunu dinleyerek başladık.
Barış anneleri hikayelerini anlatıyordu. Şehit annelerine ulaşmak zor oluyordu.
Devlet baskısı vardı şehit ailelerinin üzerinde de. Tanıklıkları dinleyerek,
yaşadıklarını bilerek birbirimizi etkileyeceğimize inanıyorum. Bunlar farklı parklara
da taşınabilir
Katılımcı-18 (Erkek): Amerika’da,
Vietnam’dan dönen gaziler yaşadıklarını anlatıyor. Bu çok önemli oluyor. Bugüne
kadar medyadan olanları tek taraflı öğrendik; “orada teröristler var, ülkeyi
bölmek istiyorlar” denip kapılar kapatılıyor. Bu duvarlar yıkılmalı. İnsanlar
ne olduğunu öğrenmeli. Ordu ve PKK’nin hak ihlalleri bilinmeli. Güney Afrika’da
“Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu” deneyimi var. Bu ihlaller bu komisyonlarda
ortaya çıkarılabilir. Duvarlar nedeniyle ne olup bittiğini bilmiyoruz.
“İnsanlar diğer tarafı da dinlemeli” deniliyor. Bi zahmet bakamıyor, insanlar. Bu
tür tarafsız kanalları oluşturmak lazım. Biz bu kanalları nasıl
oluşturabiliriz? Eren Keskin kitabında yüzlerce tecavüz vakasından bahsediyor;
mahkeme belgeleriyle beraber. Bunu çalışmaları, kaynak ve kanalları nasıl
çoğaltabiliriz. Duvarları nasıl yıkıp oraya bakmalarını sağlarız? “Bakın, o
tarafıda dinleyin” demek yetmiyor?
Katılımcı-19 (Kadın): Kürt meselesini ilk Şemdinli’de, gidip görerek
öğrendim. Giden heyetin içindeydim. Batı’dakiler oradaki durumu anlayamıyor.
Şemdinli’den sonra çok kez Diyarbakır’a gittim. Burada eşitsiz bir durum var.
Bunu uzun zamandır insanlar görmek istemiyor. Anadilde eğitim temel bir hak.
Bundan yoksun olmak olamaz. Eğitimciler, aydınlar bunu göremedi. Çok farklı iki
anlayış türü var. Gezi direnişi dönüm noktası. Herkes birbirinden çok şey
öğrendi. Demokrasi isteyen bu direniş, önemli nimetler sundu. Tanıklıklar ve
yüzleşme meselesi önemli. Büyük ihlaller oldu. Çocuklara tecavüz edildi. Bu
biliniyor. Her mahallede forumlar ve yüzleşme süreçleri yaşanmalı. Tanıklıklar
çok önemli, yol gösterir.
Katılımcı-20 (Kadın): Kürtler, politik açıdan bizden başka seviyede.
Türklerin kaçı barıştan bahsediyor. Neden; bilmiyoruz? Ailede, derslerde pompalanan
bir milliyetçilik var. Bu bir zehir. Annem çok merhametlidir ama Kürt öldüğünde
“iyi olmuş” der; “Öcalan katil”, “Kürtler terörist”, “ölmeleri önemli değil”...
Ne olur da çözülür? İnsanlar böyle yetişiyor. Bölünme korkusuyla değer
biçemiyor. Bundan arınmak gerekiyor. Elimizden geleni yapalım. Doğruyu bilirse
insanlar, bir şey yapma ihtiyacı hisseder.
Katılımcı-22 (Erkek):
Tartışmanın başında insanlar kaygılarını dile getirdi. Yüksek siyasetin
tartışması üzerinden yürüdü. Kimi destek verdiğini kimi karşı olduğunu söyledi.
Bu kaygı verici. Önümüze gelen her konuda yüksek siyasetin bize sunduğu iki
kutup oluşuyor: Ya yanındasındır ya karşısında. Bunun yerine sivil alanda
topluma değen söylemlerin kurulmasına ihtiyaç var. İki kutuptan sıyrılan
söylemler çıkmıyor. Barışa ihtiyacımız var mı yok mu? Bununla ilgili ne
söylenmeli, üretilmeli? Örneğin “Akil insanlar” başarılı bir projeydi ama
yetersizdi. AKP’nin kendi tabanına söyleyemediklerinin halka anlatılmasına
dönük bir PR çalışmasıydı. Peki neden Gezi’nin kendi akil insanları yok? Niye
barış eylemleri yapılmıyor, niye barış üzerine tartışmalar halk tabanında genişletilmiyor?
Tanıklıklar ve Hakikat ve Uzlaşma Komisyonları önemli öneriler. Sivil alanda bu
çalışmaları tartışıp çoğaltmalıyız.
Katılımcı-23 (Erkek): GD’de istihbarat askerliği yaptım. 2006’da.
Batı Trakyalıyım. Antep’te askerlik yapacağımı öğrendiğimde korktum. Eğitimden
sonra sınır hattını yürüdüğümü biliyorum. 36 bin kök kenevir yakaladık.
Yakaladıklarımızla konuştuk. Bunun neden yaptıklarını sordum ya da neden silahlandıklarını?
“Sen hiç babanın gözünün önünde dövüldüğünü gördün mü” dedi. “Anneme yazılan
bir ağıtı dinlemesine söylenen asker tarafından dövüldü” dedi. Tecavüzleri
gördüm. İnsanların neden böyle davrandıklarını anladım. Bir acentem vardı benim.
Bir iftira yüzünden işimden oldum. Bana iftira edenler camilere gidip dua
ediyordu. Ben Gezide karşımdaki Toma’da onların yüzünü görüp taş attım.
İnsanların neden bunu yaptıklarını anlayabiliyorum. Annem de çok iyi biri. Her
askeri törende ağlar karşı taraftan ölene sevinirdi. Ama onlar benim gördüğümü
görmedi. Bize okulda kaybettiğimiz bir savaş anlatılmadı. İnsanların
dayatılmaya karşı tepkilerini anlıyorum. Antep’te bir çocuk komutana
“kaçakçılık” yaptığını söyledi. Kör bir karakola sürgün edildi. Günde 16 saat
nöbet tutturdular. Öyle bitirdi askerliğini. 16 Şubat günü çatışmada aramızdan
kurşunlar geçti. Nasıl ölmedim bilmiyorum. Oraya gidince anladım. Ben gerçeği
oraya gidince gördüm ve oraya gitmeden önceki hayatım için onlardan özür diliyorum.
Katılımcı-24 (Erkek): SYKP üyesiyim, HDK bileşenidir. Kürtler “Kendimizi
anlatmaktan yorulduk” diyorlar. “Bizi dinlesinler” diyorlar. AKP, CHP ve MHP’ye
bakıyorlar. Bu tabandan bir ses tepeden değil. Oyumu SSÖ’ye verdim. Biz onları
tanırız. Bu yüksek siyaset değil yetki devridir. Onlar ne yaparlarsa bizim
adımıza, bizim bilgimiz dahilinde yaparlar. CHP’ye oy verenler vekillerini
bilmezler. Bizim açımızdan yüksek siyaset değil bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder