BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ TÜKETİM KOOPERATİFİ (BÜKOOP)
DENEYİM AKTARIMI VE SOHBET
ABBASAĞA PARKI
09/07/2013
- Öncelikle
BÜKOOP kısa bir giriş yaptı. Bu sohbetin amacının BÜKOOP’taki deneyimimizi
aktarmak, paylaşmak ve mahalle kooperatifleri fikrinin tohumlarını atmak
için katkıda bulunmak olduğu vurgulandı. Alternatif bir ekonomik ve sosyal
model olarak kooperatifin kısaca tanıtılacağı, neden kooperatif kurulduğu
ve nasıl işlediğini, üreticilerle ilişkilerin kısaca aktarılacağı ve sonra
sohbete geçileceği söylendi.
- BÜKOOP’un
kurulmasına dair ilk fikir tohumları 2008 (???) yılında atıldı. O yıl,
Çiftçi-SEN Başkanı Abdullah Aysu’nun Türkiye’de tarımın ve küçük
çiftçilerin içinde bulunduğu zor koşullar, gıda üretim, dağıtım ve tüketim
sistemindeki ciddi sorunlara dair yaptığı konuşmaları dinledik. Ve tüm
bunlara karşı biz neler yapabiliriz diye düşünmeye başladık. 8-9 ay kadar
bir süre kafa yorduk, tartıştık. Üniversitede Eğitim-SEN’deki örgütlüyüz.
Çiftçiler tarafında da Çiftçi-SEN var. Tüketicilerle üreticiler arasında
ilişkilerin koordinasyonu için de Tohum İzi Derneği var. Bu iki örgütün de
dayanışması ile şehirde bir tüketim kooperatifi kurmaya karar verdik.
Böylece 2009 yılında BÜKOOP kuruldu. Köylüler de üretici kooperatifi
etrafında örgütlü olacak ve bu sayede üretici-tüketici arasında yeni bir
gıda ve dayanışma sistemi kuracaktık. Bu kararı aldık. İlk önce yola bir
üretici kooperatifi (KİBELE) ile başladık. Daha sonra başka üretici
kooperatiflerinden de ürün alarak devam ettik.
- Kooperatifimizin
işleyişinde küçük çiftçilerle aramızda bir güven ilişkisi var. Biz,
onların koşullarına uyuyoruz. Üreticilerle fiyat pazarlığına girmiyoruz.
Ürünlere biz kefiliz. Her ürünün gönüllü bir ürün sorumlusu var tüketici
kooperatifinde. O ürüne dair üreticiden tüm bilgileri alıyor, ürünün
takibini yapıyor, üreticiyle ilişkileri kuruyor. Tüm çalışmalarımız
gönüllü yürüyor. Kasada fiş kesmekten, ürün takibi yapmaya, ürün satışına,
defter tutmaya ve üreticiyle ilişki kurmaya kadar…
- Kooperatif
kurarken derdimiz neydi? Şehirde yaşayan insanlar olarak egemen tüketim
sisteminin içinde kendimizi kıstırılmış ve alternatifsiz hissediyorduk.
Süpermarketlere giderek daha çok mahkum olan, yediğimiz gıdanın nereden
geldiğini, nasıl üretildiğini, üreticinin yaşam ve iş koşullarını tanımadan,
bilmeden bir yaşantı sürerken buna karşı neler yapabiliriz diye düşünmeye
başladık. Buna karşı yerel bir çözüm aradık ve o sırada beraber kafa
yorduğumuz kişilerle yerelimiz üniversite idi. Küçük çiftçiler, Çiftçi-SEN
ve üretici kooperatifleri ile iletişimimiz vardı. Onlardan birçok şey
öğrendik, bu soruları ve düşünceleri geliştirmemizi sağladı. Onlarla
ilişkilerimiz sayesinde kooperatif kurarak, farklı bir üretici-tüketici
ilişkisi geliştirme fikri ortaya çıktı. Amacımız da hem tüketiciler olarak
daha iyi, güvenilir, adil, şeffaf ve sağlıklı gıdaya erişebilmek hem de bu
üretimi gerçekleştiren küçük üreticilere destek olmaktı. Varolan gıda ve
tarım sisteminde çok zor durumda olan ve yok edilmeye çalışılan küçük
çiftçiliğin yaşam mücadelesine destek vermekti. Üretici-tüketici dayanışma
ilişkisine dayalı alternatif bir sistem oluşturmak istedik. Bu ilişki
sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal ve politik bir ilişkilenme şekli
oldu.
- Kooperatife
fındık sağlayan üretici Emin Bey: Türkiye’de 80 darbesi bilgi aktarımını
sekteye uğrattı. 80 öncesi Köy Koop’lar da
Halk-Koop’lar da çok güçlüydü. Sendikalarla beraber darbenin ilk
kapattıkları oldu kooperatifler. Sonra Köy-Koop’lar yeniden kuruldu ama
marketlerle çalışmaktan dolayı çok zarar ediyorlar. Fisko-Birlik de gitmiş
durumda. Tüm bunlar yüzünden üretici ve tüketici kooperatiflerinin
kurulması, beraber dayanışma içinde olması çok önemli. Şehirde okullar ve
işyerlerinde ve sitelerde örgütlenmek daha kolay, mahallelerde kooperatif
biraz daha zor olabilir.
- Aslında
kooperatif kurmak çok da zor değil. Belli bir mevzuat var, ona uymak
gerek. Apartman yöneticiliği gibi aslında. Mahalle bakkalı da buna
katılabilir.
- Teknik
bazı zorluklar olabiliyor. Ürün talebini iyi tahmin edebilmek gerek.
- Bu
kısa girişten sonra sohbet sorularla ve cevaplarla devam etti.
- Kooperatif
için illa ki bir adres lazım mı? Ve mutlaka ürün stoklamamız gerekli mi?
=> Evet adres mutlaka gerekiyor. Yani kooperatifin mutlaka küçük bir
oda da olsa bir yeri olmalı. Stok da gerekebilir. Ama bu duruma ve ürüne
göre değişir. Bazı ürünleri üretici de sizin için stoklayabilir. Ortak
olmak içinse (kooperatif üyelerine ‘ortak’ deniliyor) bir sefere mahsus
bir ödeme gerekiyor, 100TL.
- Üretici
seçimindeki kriterler nedir?
ð
Küçük çiftçi olması şart. Ayrıca örgütlü olması
(kooperatif ya da sendika) önemli bir önceliğimiz. Ama bunlar tek başına
yeterli değil. Ürün sorgu formumuz var, bu formda üreticilere ürünlerini nasıl
ürettiklerine, işlediklerine dair sorularımız var. Hangi tohumu kullandığından,
varsa ilaç kullanımına kadar.
·
Fiyatları nasıl belirliyorsunuz?
ð
Kooperatifin kar etmesi asıl amacımız olmadığı
için, kendini döndürebilmesini sağlayacak fiyatla satıyoruz. %20 kooperatif
payı koyuyoruz ürün için üreticiye ödeden ve nakliyeye harcanan kısmından
sonra. Bu pay da kooperatifin sabit masrafları için gerekiyor. Eğer hacim
artarsa kooperatif payı yüzdesi de düşebilir.
- Neden
büyütemediniz bu çalışmayı, yani neden birçok kooperatif daha oluşmasını,
bunun yayılmasını sağlayamadınız? Bu bir tercih miydi yoksa zaman mı
olmadı? Bir de mahallelerde kooperatif kurma girişimi olursa
organizasyonda yardım eder misiniz?
ð
Başta bir yayılma planı vardı aslında Eğitim-SEN
şubeleri üzerinden. Ama kooperatif çalışması bizim için de çok yeniydi.
Kooperatifi devam ettirebilmek için günlük gerekli çalışmalar ve sorunlar
vardı, onlara yoğunlaşmak durumunda kaldık. Fırsat bulamadık. Deneyim ve bilgi
paylaşımına, dayanışmaya açığız.
ð
Tüketim Kooperatifleri Birliği var. Onunla
iletişime geçilebilir. Ayrıca 7 kooperatif bir araya gelip yeni bir birlik
kurabilir. Çok avantajlı oluyor birlik olmak.
- Üretici
fiyatı kendi mi belirliyor? Aynı ürünü birkaç farklı üreticiden alıyor
musunuz? Ödemeler nasıl oluyor üreticiye?
ð
Biz üretici ile pazarlık yapmıyoruz verdiği
fiyatla ilgili. O ne derse kabul ediyoruz. Güveniyoruz. Ve bununla övünüyoruz
biz. Ama Üzüm-SEN Başkanı Adnan Abimiz bize anlattı. Biz yine de üreticinin tüm
emeğinin karşılığını vermiyormuşuz. Bu sistemde ne yazık ki fiyat yine
tekellere ve egemen tarım sistemine göre belirleniyormuş. Küçük üretici kendi
ailesinin emeği ile üretim yapıyor ve aile fertlerine ödeme yapılmamış oluyor.
Sigortası için ödeme yapılmıyor vs. Gerçekten o gıdanın tüm bu masraflarla
beraber gerçek fiyatını ödemeye kalksak çok daha yüksek bir rakam çıkarmış
ortaya. Bize “Siz o gerçek fiyattan satabilir misiniz üniversitede bu gıdayı?”
diye sorduğunda sustuk kaldık tabii. Zor bir konu bu. Ancak çok fazla sayıda
böyle kooperatif olursa egemen sistemin dışında bir fiyat ve sistem belirleme
şansımız olabilir belki.
ð
Tamamen aynı ürünü farklı üreticilerden
almıyoruz, rekabet yaratmıyoruz. Sadece mesela farklı türde zeytinler varsa o
zaman farklı üreticilerden alabiliyoruz.
ð
Üreticilere ödemeyi bazen peşin bazense satıştan
sonra yapıyoruz. Ama ödemeleri asla fazla geciktirmiyoruz. 30 günü geçmiyor.
- Katılımcı
bir tüketim kooperatifi modeli uyguluyorsunuz anladığım kadarıyla. Tüketicilerin,
üreticilerin yaşam ve iş koşullarını tanıması, katılması da önemli
sanırım. Bu konuda deneyimleriniz, tarlada gönüllü çalışma sistemi gibi
sistemleriniz var mı?
ð
Evet, bu çok önemli. Farklı bir üretici-tüketici
ilişkisi açısından. Bu konudaki (tarlada gönüllü çalışma) deneyimimiz henüz
kısıtlı. Birkaç deneyimimiz oldu. İznik’e zeytin üreticimizi ziyarete gittik ve
bir gün onunla beraber zeytin topladık mesela. Bunun dışında da birkaç
ziyaretimiz daha oldu.
- Fiyat
pazarlığı hiç mi yapmıyorsunuz yani?
ð
Üreticiyle ilişkimiz güven üzerine kurulu.
Birinci tercihimiz kooperatifler ile çalışmak. Fiyatı belirlemeyi üreticiye,
kooperatiflerine bırakıyoruz. Muadil ürünleri aynı anda tutmuyoruz. Yani
süpermarket zihniyetinin dışında kalıyoruz.
- Yorum:
Organik gıda dediğimiz şey de çok masum değil. Şirketleşmiş bir yapı var.
Organik tarım yapan üreticilerin kooperatifleşmesi önemli. Ben bu konuda
çalışıyorum.
- Ürün
kalitesi ve güvenliğini nasıl denetliyorsunuz?
ð
Üretici ile birebir yakından ilişkilenmek çok
önemli. Bizim için bu aslında bir “denetleme” değil. Ürün takibi ve güven
ilişkisine dayalı. Daha önce bahsettiğimiz ürün sorgu formu var ve her ürün
için ürün sorumlusu var. O sorgu formundaki tüm soruların üreticiler tarafından
yanıtlanmasını sağlıyoruz. Ürün sorumlusu, üretici ile yakın ilişkide oluyor,
gidip üretimi yerinde görmek de bunun bir parçası olabiliyor. Üretici ile
birbirimizi yakından tanıma ilişkisi kuruyoruz. Tabii burada üretici
örgütlerinin (kooperatif, dernek ya da sendika) işlevi ve önemi var. Örgüt
sayesinde üreticiler de bir güven ve takip sistemi kuruyor birbirleri
içerisinde. Bir kooperatif varsa örneğin, kooperatifin sözü ve verdiği teminat
önemli. O kooperatifin içinde bulunan üreticiler için de bu teminat
çerçevesinde üretim yapmak önemli oluyor. Sonuç olarak küçük üreticiler ve
onların üretim aşamalarıyla ile yakın ilişki içinde olmak güven sisteminin
önemli bir parçası.
ð
Türkiye’de çok fazla zirai ilaç kullanımı var.
Ve denetleme yok denecek kadar. Ama bir üretici kooperatifi söz konusu olunca
bunu didikleyebiliyor, sorguluyor üretici üyelerini.
ð
Organik sertifikasyon günümüzde fazlasıyla
ticarileşmiş bir sektör. Buna karşı da dünyada yeni bir hareket var: Katılımcı
Garanti Sistemleri. Burada bir şirketin verdiği sertifika baz alınmıyor.
Aksine, Katılımcı Garanti Sistemi’nde üreticilerle tüketiciler kendi güven
mekanizmalarını ve sertifikalarını (asla para ödenmeyen sertifikalar bunlar)
oluşturuyor. Denetlemeden ziyade birbirini tanıma, güvenme, şeffaflık ve
katılımcılık üzerinden yürüyen bir mekanizma. Biz de bu doğrultuda yol
alıyoruz, bu sistemi oluşturuyoruz kooperatif ile.
ð
Yani aslında bu sistemin temelindeki güven
ilişkisi çok önemli. Ve bu güven ilişkisinin mümkün olduğunu,
oluşturulabileceğini aslında en güzel örneğiyle Gezi Mücadelesi süreci ve
deneyimi öğretti bize.
- Bakkallar
da katılabilir dediniz. Onlarla işbirliği nasıl olabilir? Bakkalı dışlayan
bir sisteme nasıl dönüşmez bu çalışma?
ð
Şu anda BÜKOOP mahalle bakkallarına karşı bir
sistem geliştirmiş değil. Kampüste de zaten bir market ya da bakkal yok.
Kantinler var. Onların da bizden aldıkları ürünler olabiliyor. Ayrıca okulda
Tarlataban Kolektifi var. Okulda oluşturdukları bir tarlada üretim yapıyorlar.
Onların ürettiği domateslerden yapılan doğal domates soslarını kooperatifte
sattık örneğin.
- Mali
ve finansal sorunlar var mı karşılaştığınız? Ve bu sorunlara yönelik bir
sistem geliştirdiniz mi?
ð
Hesaplarımız ve ölçeğimiz şu anda küçük olduğu
için büyük sorunlarla karşılaşmadık. Döndürebiliyoruz sistemimizi. Mesela
ürünlere için oluşacak talebi tahmin edebilmek önemli bir şeydi mali açıdan
kontrollü olabilmek için. İlk başta bunu sağlayabilmek için önce talepleri toplayıp
ona göre üreticiye sipariş veriyorduk. Sonra yavaş yavaş her ürün için aşağı
yukarı talep belirlenmiş oldu. Buna göre hareket eder olduk. Bu zamana kadar
herhangi bir sorun da olmadı ürünün elimizde kalması gibi.
- Mahalleli
de kooperatiften alışveriş yapabiliyor mu, ortak olabiliyor mu?
ð
Merkezileşmemek ve yerellik önemli. Mahallelerde
kendi yerelliklerinde, kendi ihtiyaç ve koşullarında kooperatifler kurulması
önemli. Biz de bunun için dayanışmaya ve paylaşıma açığız. Ama dileğimiz her
yerelin kendi örgütlenmesini kurabilmesi. Biz üniversite yerelinde oluşturduk
bunu ama her yerde çoğalması dileğimiz. Bunun için buradayız.
- Aslında
tüm bu deneyimle beraber pasif tüketicilikten aktif tüketiciliğe geçtik.
Gıdamızın nasıl üretildiğini, üreticisini tanıyan, seçebilen, bunlar
üzerine düşünen, üretici ile ilişki kuran tüketiciler haline geldik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder