21 Haziran 2013 Cuma

Ankara Çaldıran Ethem Sarısülük Parkı Forum Notları (20 Haziran)

20 Haziran

Ankara Direniş ve Dayanışma Platformu tarafından Çaldıran Ethem Sarısülük Parkında gerçekleştirilen forum saat 20:00’de tüm dünya ile beraber direniş sırasında kaybettiklerimiz için saygı duruşu ile başladı.
Daha sonra forum moderator Evren Barış’ın konuşması ile devam etti. Evren direniş, dayanışma ve geleceğe vurgu yaptı. Ethem Sarısülük'ün ailesinin geldiğinin duyurusunu yaptı. Kugulu'dan sessiz yürüyenlerin de buraya geleceğini belirtti. Ayrıca forum karar verirse eğer burada kalınacağını da ekledi. Sözlerini “Bu park direnişin bir parçasıdır, burası Taksim’dir, burası Kızılay'dır, Gezi Parkı'dır” diyerek noktaladı.

Sözü Ethem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük aldı, annelerinin selamını bizlere getirdi. Yarın (21 Haziran) Ethem’in yedisi için Batıkent Cemevi’nde bir yemek vereceklerini bizleri buraya davet ettiğini belirtti. Çok fazla konsantre olamadığı için affımızı isteyen Mustafa Ağabey “Ethem’in hesabı sorulacak, bizleri annemizi yalnız bırakmayın” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Bir kadın esnaf direnişe destegini dile getirdi, durmamalıyız devam etmeliyiz esnaf yanınızda dedi.

Öğrenci bir arkadaşımız akademik çalısmalarımızda, tezlerimizde direniş sırasında kaybettiklerimizi anmak için Türkçe, İngilizce, Fransızca vs dillerde metinler hazırladıklarını bizlerle bunları paylaşabileceğini belirtti.

Mahalleli yaşlı bir amca “öncelikle neden sokağa çıkıldı bunu konuşmalıyız, AKP insanları birbirine düşürmüştür, yargı zapturap altına alınmıştır, demokrasi mücadelesi vermeliyiz” dedi.

Bir eğitim emekçisi “yıl 1992 Kızılay meydanında Eğitim-Sen eylemindeyiz, bir duman gördük, daha sonra küçük bir gürültü duyduk, gözümüz yandı biber gazı ile böylece tanışmış olduk. İktidar cam çerçeve hesabı yaptı, 100 trilyon masraf çıkardılar; haklılar camları bizim vergilerimizle takacaklar; Ethem Sarısülük'ün hesabını soracağız biz kazanacağız, biz kazanacağız.” dedi.

Bir anne “Umudun bittiği yerde gençlik kalktı, sizlerle gurur duyuyorum, bunu sahşilestirmemek lazım, birlik olursak kazanırız, iyi ki varsınız iyi ki analar sizin gibi cocuklar doğurmuş, teşekkür ediyorum hepinize” dedi.

Tıbbi mümessil olarak Sincan'da çalışan Gökçen, “ortak payda icin buradayız ama gazete ve televizyonlardan izleyenler dogru göremiyorlar, bu insanlara ulaşabilmek icin daha yumuşak söylemlere, medya yerine interneti kullanmaları icin çağrı yapmalı televizyon size yalan söylüyor demeliyiz, emin olun kararsız insanlar var onları yanımıza çekebiliriz” dedi.
Genç arkadaşımız “bu tür ortamlarda insanlar tutuk olabilir, ön açıcı bir soru ile açmak gerekir; bir harekete geçmişlik tarif edildi, biz bu enerjiyi bu hareketi dağıtmadan bölmeden parçalamadan nereye kanalize edeceğiz, nasıl bir arada tutabilecegiz? bunu tartışalım” dedi

Atilla isimli arkadaşımız “direnişin ilk gününden beri kendimi görevde addediyorum. Kırıkkale gibi gerici bir yerde ADD başkanlığı yapmıs birisyim. Bana soruyorlar ‘niçin gidiyorsun eylemlere’ diye ‘kızım için, kızım bir dikta rejiminde yaşamasın istediğim için katılıyorum eylemlere’ diyorum. Bu olayın ağaç meselesinden çıktığı doğrudur ama toplumun hassas noktalarına dokunulduğunu unutmamalıyız. Korkmayalım herkese bu direnişi neden yaptığımızı olumlu oldugunu onlar icin yaptığımızı anlatmalıyız sizin icin de mücadele ediyoruz diyebilmeliyiz” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Başından gaz fişeği ile başından yaralanan Dilan’ın arkadaşı bizlere iyi haber getirdi “Dilan ayağa kalktı, yürüdü ve konuşmaya başladı, annesi havalara uçtu, görmeliydiniz bu anı” dedi. Ayrıca “yirmi günlük süreçte çok büyük şaşkınlık yaşadığımızı ve yaşattığımızı bilmeliyiz” diyerek sözlerini noktaladı.
Bir anne “anne ve babalar 80 öncesi çocuklarının bu kadar arkasında degildi; bugün öyle degil anneler ve babalar da burada” diyerek büyük bir alkış aldı.
80 öncesi devrimci mücadeleye katıldığını dile getiren abimiz “bu gençler bize ders verdi teşekkür ediyoruz. Devrimci tembelliği yenmeliyiz, ilk ağırlık vereceğimiz örgütlenmektir” dedi.

Genç bir arkadaşımız “yirmi gündür hiç bir siyasi görüşü olmayan insanlar olarak haklarımızı aradık; halk olmayı öğrendik, kendi çığlığımızı duymayı öğrendik, sokaklarda direnenlere destek veren anne ve babalarımız bize ne kadar güçlü olduğumuzu gösterdi” dedi.

Öğretim görevlisi Cenk “hastaydım ama buraya geldim iyileştim, teşekkürler. Biz halk olmayı öğrendik, uğradığımız zulme karşı beraber direndik. Buradan bir empati çağrısı yapıyorum 90'larda Kürt illerinde neler olduğunu, onların videolarını da izleyerek hissedelim; Ermenileri eşcinselleri de izleyelim görelim ve duyumsayalım onların neler yaşadıklarını, çünkü direniş kardeşleştirir” dedi.

Genç mühendis arkadaşımız “AVM’lere belli markalara boykot çağrıları yapıldı, biz de geçen sene birincisine maruz kaldığımız Ankara alışveriş festivaline karşı alternatif bir dayanışma takas şenliği düzenlemeliyiz” dedi.
Direnişin ilk günlerinden itibaren Beşiktaş’ta Taksim’de mücadele etmiş arkadaşımız “30 yaşımdayım ama 20 gündür yaşıyorum” diyerek büyük bir alkış aldı.
Lise öğrencisi kardeşimiz “yaşıtlarımın akranlarımın kucak dolusu selamlarını sevgilerini getirdim sizlere, ben eşitliğe inanıyorum” dedi.
Feminist direnişçi arkadaşımız “küfürle mücadeleden yorulduk, biz küfür atölyesinde yeni küfürler üreteceğiz merak etmeyin; o orospu o ibne dedikleriniz barikattaydı sizin yanıbaşınızdaydı” dedi.

Çocuğu cadı avında gözaltında olan bir anne “yarın mahkemeye çıkarılacaklar saat 9:30''da adliye önüne hepinizi bekliyoruz” dedi sloganlar ve alkışlarla destek olunacağı belirtildi.

Taksim’den gelen direnişçi kardeşimiz “devam ettirmeliyiz, meydanları bırakmamalıyız, İstanbul’lu yoldaşlarımız adına sizleri Deniz Gezmiş’in son sözleri ile selamlıyorum ‘Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının haklı mücadelesi” dedi.

Hayvan özgürleşmeden insane özgürleşmeyen diyen direnişçimiz “ötekileştirici dile karşı durmalıyız, heteroseksist dayatmayı kırmalıyız, faşist köpek tarzı söylemlerden uzak durmalıyız” dedi.
25 yaşındaki Öykü “çok rahatsız olduğum bir söylem, bizi hedef alarak öldüren polis ‘bizim polisimiz’ olamaz, dogru bulmuyorum bu söylemi. Kitlenin hareketin bir yere gidebilmesi için gecmisten Fatsa örnegi var, buralardan halk meclisleri kurulabileceğine inanıyorum” dedi.

“Bizi sürekli ötekilestirdiler; çapulcu, Satanist, alkolik dediler; özgürlüklerimizi elimizden aldılar. Kimse bu direnişte karşısındakine öteki gözüyle bakmadı, buna devam edelim ve bu dayanışmayı genişletelim” dedi öğrenci arkdaşımız.

“Güvenpark'ta kitap okuma eylemi yaptık 5-10 kişi ile başladık 200 kişiye kadar ulaştık; sonra duran insanlar ve sonar Ethem’in vurulduğu yerde insanlar nöbet tumaya başladı ve devam ediyor. Örgütlü birisi olarak bizim partiye de ihtiyacımız yok diyorum, hatta partilere çağrımdır dışında durmasınlar, birşeyler dikte etmesinler gelsinler halkın içinde yeralsınlar” dedi kardeşimiz

Genç arkadaşımız “bize marjinaller gözüyle bakanların sadist olmadığını düşünüyorum, üstten bıkıcı bir tarzda anlatmak yerine dinlemeli ve konuşmalıyız onlarla, belki onları buraya davet etmeliyiz” dedi.
Bu süreçten sonra ses sisteminde yaşanan arıza ve elektrik temini ile uğraştığımdan not alamadım ama arada doktorlara, sağlıkçılara ve avukatlara selam edildiğini duydum.
Bu araa forumun ihtiyaçları için dolaştırılan bir torba içinde toplam 771 lira toplandı, bu paranın faturaları ile beraber sonraki forumlarda harcanacağı, gerekirse yeni bir ses sistemi alınacağı belirtildi; elektrik temin çalışmalarımız başarıya ulaştığı için gerek kalmayacağını düşünüyorum.

Son olarak ailenin çağrısına uyarak yarın (21 Haziran) saat 17’de Batıkent Cemevi’ndeki Ethem’in yedisi yemeğine katılınması, yetişemeyenlerin de 18:30’da Batıkent metro son duraktan Ethem’in evine annesine yapılacak yürüyüşe katılınması ve forumun Cumartesi (22 Haziran) saat 20’de tekrar Çaldıran Ethem Sarısülük parkında toplanması konusunda oy birliği ile karar alındı.



2 yorum:

  1. OTURUP KONUŞSAK

    Desek ki,

    "Bak güzel abim, ablam. Senin Recep Tayyip Erdoğan'a karşı duruşunla Recep Tayyip Erdoğan'ın temsil ettiği anlam dünyasına karşı duruşun birbirine karıştığı an haklı mücadelende bizden alabileceğin desteği yitirdin. Zira, Tayyip Erdoğan'a oy veren insanların çoğu o tencere-tava seslerini duyunca 'yeni bir 28 Şubat mı' sorusunu sordular. Çünkü yaraları çok taze. Çünkü acıları çok derin."

    Desek ki,

    "Başlangıçta, polisin anlamsız ve gereksiz şiddetini protesto etmek için; o şiddete karşı koymak için Gezi Parkı'na giden insanların başımızın üzerinde yeri vardır. O insanlarla oturur, konuşur, çay içer, dertleşiriz. Lakin; bin yıllık sol örgütlere ve ulusalcı-faşizme kaptırdınız işte o meydanı. Onların ne bana, ne de sana tahammülü olmadığını bile bile bir şekilde aynı toplam içinde anılmayı içinize sindirebildiniz. Bir Troçkist ile bir Kemalisti birbirinden ayırt edebilecek güç bırakmadı bu durum bizde..."

    Desek ki,

    "Dış mihraklar meselesine kızgın olduğunuzu biliyoruz. Ancak bu kızgınlık, dış mihrakların o ya da bu oranda alanlarda olmadığı, çeşitli işler çevirmediği anlamına gelmez. CNN International'ın Gezi Parkı'ndan 3 saat aralıksız yayın yapmış olması gerçeğini değiştirmez. Bir arkadaşımın da dediği gibi: CNN mevlüd yayınlasa arkasında bir sebep ararım."

    Desek ki,

    "Elitist, ötekileştirici bir sosyal medya dili geliştirildi bu süreçte. İnsanların sosyal statüleri, kimlikleri, inançları, fizyolojik özellikleri dalga ve aşağılama konusu yapıldı. Bu dilin geliştirilmiş olması 'birbirimizi anlamak' konusuna bir katkı sağlamıyor olduğu gibi, aradaki iletişimsizlik uçurumunu daha da açtı."

    Desek ki,

    "Biz, Gezi Parkı eylemindeki çekirdek birincil kitle ile, bu eyleme eklemlenen ikincil ve üçüncül kütleleri birbirinden ayırma temayülündeyiz. Siz de, bu yönde bir temayül geliştirebilir ve 'yandaş' profili ile 'dindar-Müslüman' profilini birbirinden ayırabilirsiniz. Gelecek için umut verici bir hamle olur."

    Desek ki,

    "Yaklaşan, yaklaştırılmaya çalışılan Alevi-Sünni gerginliğini çok küçük adımlarla bozabilir, bu ülkenin 'birlikte yaşamaya mecbur olan eşit yurttaşları' olduğumuz gerçeğinin altını birlikte çizebiliriz. Kendi adıma ben, bu konuda birlikte çalışmaya hazırım. Benim gibi düşünen pek çok insan bulabileceğimden de eminim."

    Desek ki,

    "AK Parti tabanı zannettiğiniz gibi 'koyun', 'kömürcü-makarnacı', 'gerizekalı' insanlardan oluşmuyor. Şu dili bir kenara bırakalım. AK Parti tabanındaki 'koyun', 'kömürcü-makarnacı' ve 'gerizekalı' ortalaması diğer %50'nin ortalaması ile aynı. Bu tavır, iletişimsizliğimizin temel dinamiklerinden birini oluşturuyor."

    Desek ki,

    "Bizim 'iletişime geçebiliriz' çağrımızı yanlış anlamayınız. Birlikte yaşamaya tahammül etmemiz için gerekli asgari nezaketi elden bırakan taraf genellikle biz değiliz inanın. 20 gündür, sizi anlamaya çalışan, size adaletli muamele etmeye çalışan pek çok insan görüyorum etrafımda çünkü. Lütfen 'ama devletin polisi, şiddet' falan diyerek emri biz veriyormuşuz gibi davranmaktan vazgeçin."

    Desek mi?

    YanıtlaSil

  2. İşin en komik yanı ise, iki yazı işleri müdürünün kovulduğu, geri kalan yazarların istifaya mecbur bırakıldığı bir gazeteye gelip, arkadaş ve meslektaşlarının bırakmak zorunda kaldığı köşeye kurulup 'Mazlumun yanındayım' ayağına yatmaları; yetmedi, bir de üstüne medya etiği dersi vermeleri! Bana yüzsüzlüğün resmini çizebilir misin Abidin?

    Yakılan parti binaları, özel arabalar ve polis otoları, tahrip edilen dükkân vitrinleri, otobüs durakları, boğazı kesilen Ak Parti eski ilçe başkanı ve taciz edilen yüzlerce başörtülü kadın varken, bu şehir gerillalıklarının üstünü sadece çiçek çocuklarla boyamalarına izin vermediğimiz için olabilir mi?

    Peki, 'Bana eylemci çocuklar taş attı, molotof attı, kaldırım taşı attı, yakıp yıktı dedirtemezsiniz' tavrı ile kimi nereye kadar ikna edeceksiniz?

    Ayrıca 'Sermaye defol!' diye başlayan eylem 'Çare Ali Koç' yazılmalarıyla sona erdiyse,

    'Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!'cilerin elleri, Türkiye-Suriye kıyaslaması yapan CNN International'ıalkışlamaktan nasır tuttuysa,

    Halkına SCUD füzeleriyle, tankla topla tüfekle saldıran ve yönetimi babasından devralan Esed'e katil diktatör diyemeyenler, bir insan daha ölmesin diye hayatının riskini sırtlayan, halkın oylarıyla seçilmiş Erdoğan'ı katil diktatör ilan etmeye kalktıysa,

    Sandıkta hüsran yaşayan partisinin ne kadar hayali varsa, Ak Parti gerçekleştiriyorken, üzerindeki binlerce dolarlık kıyafetleriyle 'çapulcu' ayağına yatan iş adamları varsa,

    Gezi Parkı'na yönelik esas ağaç katliamlarını yapan oteller, çevrecilerin lojistik merkezi haline geldiyse,

    'Galiba burada bir terslik var' bile mi diyemeyeceğiz?

    Topçu Kışlası gibi ihale aşamasına gelmekten fersah fersah uzak bir yapının Bülent Arınç'ın oğluna verildiği haberine atlarsanız,

    Kazlıçeşme mitingine gidenlere otoyolda geçiş üstünlüğü tanıyan tabela olduğuna inanırsanız,

    'İstanbul Emniyet Müdürü görevden alındı, 200 polis rozet bırakıp göstericilere katıldı, falanca otoparkta işkencehane kuruldu, bir genç panzer altında ezilerek öldü' haberlerini çoğaltırsanız,

    'twitter kapatıldı' diye tivit atanları, portakal gazı şayialarını yayarsanız, bizim de sanırım 'Yeter beee!' deme hakkımız olabilir. Hatta işi gazetecilik melekerinizi nerede bıraktığınızı sormaya kadar da vardırabiliriz.

    Duran Adam meselesine gelince… Kendisine CIA ajanı demedim, eyleminin 'orantısız zekâ'olmadığını, durarak protesto etme yönteminin Gene Sharp'ın sivil itaatsizlik yöntemlerini anlattığı kitabında yer aldığını belirttim. Ayrıca bu eylem biçimini de destekliyorum, gündelik hayatı aksatmadıktan, başkasına ve çevreye zarar vermedikten sonra matine suare durulsun. İnsanlar tepkilerini, yaslarını, öfkelerini böyle yansıtsın.

    Ancak çok ilginçtir, 500.000 kişinin doldurduğu Taksim Meydanı 1977'de birbirine girdiğinde işin içinde sadece derin devleti değil, CIA'i arayanlar ve hatta 'bulanlar', mevzu ülke çapında milyonların yürüdüğü bir eylem olunca hiçbir yabancı istihbarat örgütünün yanlarından dahi geçmediğine ikna etmeye çabalıyor. Tutarlılığın da resmini çiz sen, Abidin.

    Tayyip Erdoğan, bundan sonra, dünya tatlısı bir üslupla teletabi dlinden de konuşsa, dünyanın insan haklarına en saygılı polis teşkilatı da kurulsa, bütün yasalar istediğiniz gibi düzenlense de onlar geri gelmeyecek. Ama siz, bir temizlik işçisinin maaşına eşit ayakkabılarınızı giyip sokağa çıkacak, yurt dışındaki kafelerde keyif çatacak, manzaralı ofislerinizden ahkâm kesmeye devam edeceksiniz. Vicdan müsveddesi olduğunuz kesin ama bu saatten sonra sizi kim temize çekebilir, onu bilmiyorum.

    YanıtlaSil