27.06.2013
Atatürk Parkı Forum Notları
Yaklaşık
65-70 kişinin katılımıyla gerçekleşen Forum notlarıdır.
- Eylem
farklı bir biçimde devam etmeli. Örneğin
sporcular maçlara çıktıklarında birşeyleri protesto etmek için kollarına siyah
bir bant takıyorlar. Böyle birşey yapılabilir. Takım elbisesiyle işe giden
birisi gömleğinin üstüne bağlayabilir.
Tişört giyen birisi koluna bağlayabilir. Birşekilde devam etmesi
gerekiyor eylemlerin. Bir de şunu söylemek istiyorum. Polislerin içersinde AKP
yanlısı polisler var. Onlar sayesinde polis olmuş insanlarda var. Duyguları ile
hareket ediyorlar. Herhangi bir durumda buna göre davranıyorlar. Sert
müdahelede bulunabiliyorlar. Ama tam tersi olarak gelen emire direnen
polislerde var.
AKP gitmiş olsa CHP, MHP veya bir başka parti
gelmiş olsa çok farklı mı olur? Hayır olmaz. İktidar partisinin değişmesinden
ziyade sistemin değişmesi gerekiyor. Kadrolaşma her zaman vardı. Belki bu
hükümette şimdiye kadarkinden daha fazla oldu. Ama yine de kadrolaşma her zaman
oldu.
- Gözlemlediğim
kadarıyla sayımız azaldı diye insanların biraz morali bozuluyor. Ben sayımızın azaldığına inanmıyorum. Buraya
gelmeyen insanlar var ama ben bu ruhun devam ettiğine inanıyorum. Kimse
moralini bozmasın. 1 Haziranda ki kalabalık hala burada. Belki gelemiyorlardır,
belki çekiniyor ya da sayıyı az görüp de gelmiyorlardır. Bu arada bugün parkın ışıklarını
karartmışlar. Bu bir psikolojik baskı. Yapsınlar. Bizi yıldıramazlar. Hiç
korkmayın. Hiç moraliniz bozulmasın. Herkes gelmeye çalışıyor.
- Sayımızın
az olmasının en büyük sebebi insanların haberinin olmaması. Çoğu kişi bana
soruyor. Daha devam ediyor mu diye.
Buraları
bilmeyenler de var. Biz bu semtin insanı olduğumuz için biliyoruz.
- Ben bu
parka yakın oturuyorum. Daha önceleri hava karardığı zamanlar bu parka gelmeye
çekiniyordum. Ama şimdi burada bir sürü insan var. Buraya gelip konuşabiliyor,
birbirimizi dinleyebiliyoruz. Burada her görüşten insan var.
- Bir soru
sorabilir miyim? Neden korkuyordun bu parka gelmeye?
- Burada
oturan bir takım adamlar oluyordu. Ya da nasıl adlandıracağımı bilmiyorum ve
bir hata yapmak istemiyorum ama travesti olan insanlar da bu parktaydı. Burada
ilave edeceğim bir şey var. Önceden saygı duymuyordum bu insanlara.
Çekiniyordum. Ama artık çok saygı
duyuyorum. Ben homofobik bir insandım. Toplumun dayatmasından kaynaklı bir
sorundu bu. Korkuyordum ama şimdi bunu yendiğimi düşünüyorum.
- Arkadaşlar
hepimizin yerleşik korkuları var. Az önce ben de forumun başlamasını beklerken, burada
benden başka bir adam daha vardı. 60 yaşında bir kadın olarak ben, eğer gençler
gelmezse ne yaparım diye düşündüm. Korkmadım dersem yalan söylemiş olurum.
Yerleşik korkularımız var.
- Ben 2
senedir Atatürk Parkının yanındaki bir binada oturuyorum. Ben ve kızım sürekli
olarak parktan yararlanıyoruz. Bunu belirli saatler içinde yapıyoruz. Fakat
gece karanlık olduğunda özellikle bu kısımlarda
- ki bu parkın güvenlik görevlileri var ama yoğun olarak iç kısımlarda
geziyorlar - tinerciler, sokak çocukları,
hayat kadını olan transeksüeller olurdu. Korkardık. Bunu bu eylemle birlikte
biraz değiştirebildik. Örneğin tinerci çocuklar burada çadırlarda kalan
insanlarla çok iyi ilişkiler geliştirdiler. Şimdi onlarda bizden. Artık bu
parkta korkulacak hiçbirşey kalmadı. Eskiden bende korkuyordum. Karanlık olunca
evime çıkıyordum. Ama şimdi transseksüel arkadaşlarımızda bizimle birlikte.
Tinerci çocuklarda ki bırakmak istiyor çok büyük bir çoğunluğu. Gördüğünüz her
tinerci ile her sokak çocuğu ile konuşmanızı size şiddetle tavsiye ederim.
Almaya çok açıklar çünkü. Ve aynı şekilde eşcinselleri de transeksüelleri,
travesitleri de dışlamamanızı, onlarla da konuşmanızı tavsiye ederim.
Hiçkimseye hiçbir zararları yok. Sadece insanlık ve sevgi istiyorlar.
- Herkesten
özür dilerim. Ben 17 senedir burdayım. Başkasından gördüğüm zararı onlardan
görmedim. Gelirler, oturular, giderler. Ne yapıp ettikleri beni ilgilendirmez.
Kim ne yapıyorsa kendine yapıyor. Öteki dünyada herkes hesabını verecek. Yani
kimisi orada çay içer, kimisi bira, şarap içer. Kimisi orada kız arkadaşıyla
oturur. Bunlar benim sorunum değil.
- Ben de bu
semtte oturuyorum. Bu park ile ilgili benim de korkularım vardı. Ama sebep
insanları yargılamak değildi. Kim ne isterse onu yapıyor. Bu sorun değil. Benim
tek sorunum burdaki ışıklandırma. Ben herkesle bunu paylaşıyorum. Eğer bu
parkta yeterli ışıklandırma olsaydı ben rahatlıkla yürüyebilirdim. Şu haliyle
karşıma kimin çıkacağını ne zaman çıkacağını bilemiyorum. Bu nedenle baskı
yapalım ve parka daha fazla ışık sağlayalım.
- Ben bu
öneriye kesinlikle katılıyorum. Bir şikayet formu hazırlayalım. Burda bulunan
herkes tanıdıklarına da söylesin. Bir şekilde burda birleştirelim. Ve hep
birlikte belediyeye dilekçe ile isteklerimizi sunalım.
-
Bu eylemler korku duvarlarını yıkmamızı sağladı. Hayatımdaki
ilişkiler çok fazla iş odaklı yani kısaca
çıkar odaklıydı. Son 20-25 gündür hem bu
parkta, hem eylemler sırasında insanlarla kurduğum ilişkiler ise çok farklıydı.
İnsanlara karşı önyargımızı yendik. İnsanlara duyduğumuz korkuyu aştık. Bu da
bana göre eylemlerin çok önemli bir katkısıdır. Bundan sonraki aşamalarda ilişkilerin
daha sağlıklı kurulacağını ümit ediyorum.
- İçinde
bulunduğumuz sistemin temel amacı, insanları, %99,9'u genetik olarak aynı olan
insanları birbirinden farklı olduğuna inandırmaya çalışmasıdır. Örneğin az önce
sokak çocuğu, tinerci, seks işçisi, transeksüel gibi niteliklerle belirlediğimiz
insanlarla aynı parkı kullanmaktan koktuğumuzdan bahsettik. Transeksüel
bireylerin, seks işçisi bireylerin,
sokak çocuklarının, tinerci çocukların toplum içerisinde yarattığı suç
oranı bizim bildiğimizden düşündüğümüzden çok daha azdır. Ama ters taraftan
medya, her sokak çocuğu ile ilgili, transeksüel bireylerle ilgili problemleri
bizim gözümüzün önüne sokar ki, parklardan, bahçelerden, toplumsal hayattan,
kamusal alandan bu insanlarla karşılaşmamak için uzak durmamız sağlansın. Örneğin
bir tinerci suç mu işledi. Medya da ikinci üçüncü sayfada en önde çıkıyor. Bir
transeksüel birey suç işlemeye mi devam etti, parkar güvenli değil deniyor. Bunu
da aileler üzerinden çocuklara aktarıyor. Biraz önceki arkadaşım korkuları olduğundan
bahsetti. Bu büyük ihtimalle kendi yarattığı bir korku değil. Daha çok
hepimizin annelerimizden babalarımızdan miras olarak aldığımız korkulardır
bunlar. Bana da söylendi. Gitme oraya, orada tinerci çocuklar var,
transeksüeller var. Ben de diyorum ki transeksüel bir bireyden veya tinerci bir
çocuktan o yılda iki üç tane üçüncü sayfada gördüğümüz bıçaklama haberlerinden
dolayı korkmak zorunda değilim. Milyon tane adam var böyle. 2, 3 tane suç çıkarıyor,
bak diyor çıkma, gitme sokağa! Dünyada ki çoğu suç bireyler tarafından, halk
tarafından değil, devletler tarafından yaratılıyor. Ben hayatımda tinerciden,
transeksüelden görmediğin şiddeti devletten, polisten gördüm. TOMA'dan,
Akrep'ten gördüm.
- Korkularımızdan
bahsettik. Ama aslında korkmamalıyız. Artık herkes tepkisini göstermeye başladı.
Bu iyi birşey. Buna sevinmeliyiz. Bir sorundan bahsedildi. Ama bunlar
halledilmeyecek sorunlar değil. Başımızda daha büyük bir bela var. O belanın da
ne olduğunu herkes biliyor herhalde. Onlar gittikten sonra, daha özgür ve daha
demokratik bir şekilde bu sorunların
hepsi çözülür. Onların derdi ise sorunları çözmek değil. Kategorize etmek,
bölmek. Bunu da çok iyi yapıyorlar. Ama ilk defa olarak bunu çok kolay
yapamayacaklarını anladılar. Şimdi sizden ricam yarın gelirken yanınızda 2 kişi
daha getirin. Bu şekilde sayımız çok artacaktır. Çok basit aslında. Ben kardeşimle
gelebiliri. Annemiz, babamızla gelebiliriz. Son olarak şunu söylemek istiyorum.
Devlet ve Hükümet. Bunları birbirinden ayıralım. Devlet baki, hükümet
geçicidir. Herkes hükümetin polisi değil. Devletin polisleri de var. Polisleri
de o kadar yargılamayalım.
- Bir
duyuru yapmak istiyorum. Cumartesi günü saat 18:00'de bir eylem var. Eylemin
konusu şu: Bizim TOMA'ya ihtiyacımız yok, biz kendi kendimizi ıslatabiliriz. Bİr
nevi su oyunu. Su savaşı demiyorum. Su oyunu.
- Merhabalar.
Tolstoy'un güzel bir lafı vardır. "Bütün insanlar dünyayı değiştirmek
ister ama kimse kendini değiştirmek istemez." Biz burada bunu yapmaya başladık.
Kendimizi değiştirmeye başladık. Bu bence örgütlenmenin en önemli dayanağıdır.
Kendimizi değiştirmeden sistemi değiştiremeyiz. Çünkü sistem bizleriz. Hitler,
yaptığı katliamları tek başına yapmadı. Arkasında çok ciddi bir destek vardı.
Halk ona bu gücü verdi. Bu ülkede de en büyük sorunlardan biri
milliyetçiliktir. Bunu engellemeliyiz.
- Gezi
direnişi eylemi bana birçok şey öğretti. İnternetten başından kalkmayan,
elinden telefon düşmeyen, benimde çocuklarımın dahil olduğu apolitik olarak
adlandırdığımız gençler, sosyal medyayı kullanarak çok güzel bir eylem başlattılar.
Bu beni çok mutlu etti. Direnişin ne olduğunu gördüler, dayanışmanın ne olduğunu
gördüler ve bizim görmediğimiz, bilmediğimiz şeyleri de bize gösterdiler. Bu
ülke 30 yıldır uyuyordu. Son 12 yılı komada geçiyordu. Ama şimdi komadaki o
hastanın gözleri aralandı. Biraz parmağını oynatmaya başladı. Ve bu hasta ayağa
da kalkacak. Ben bu gençlerle, orantısız zeka kullanan gençlerle bunu bu ülkede
başaracağımıza inanıyorum. Yarın ölürsem eğer, inanın artık gözüm açık
gitmeyecek.
- Atatürk gibi bir
cumhurbaşkanı Türkiye'nin başına hiç geldi mi? Yok! Adam bir tek kefenle gitti.
İsteseydi Türkiye'nin tapusunu alırdı. Başbakan ise elinde tapu, istediği gibi
oynatıyor herşeyi. Ben hiç kimseden korkmuyorum. Her gün ben tinerci çocuklara
yemek yediririm. Onlara kıyafet veririm. Bunları ben yapmayacam. Bunları devlet
yapacak. Hırsız bankta yatıyor. "Çaldım abla!" diyor. "Niye
çaldın oğlum?" dedim. "Ben çaldım. Birazını polise verdim. Poliste
gitti hükümete verdi." Bu nasıl bir anlayıştır. Kurban olurum ben o
çocuklara. Öyle güzel insanlar ki. Türkiye'de havuz dolu. Yüzmeye bilen kendini
kurtarıyor, bilmeyen gidiyor. Bu böyle gitmez. Ayı zor getiriyoruz. Emekliyim
arkadaşım emekliyim. Benim hakkım bu değil. 40 sene hizmet verdim ben.
- Arkadaşlar! Dün kısaca
seçim yasasının değişmesi gerektiğinden bahsedilmişti. Bugün bana gelen bir
ileti de şu öneriliyor. Yurdışında yaşayan tanıdıklarınıza haber verin. Konsolosluklarda
oy kullanılıyor. Lütfen atlamayalım bu haberi ve paylaşalım.
- Allah rızası için o
sandıktan benim oyum çıkmaz mı. Ben oy kullandım ama o sandıktan benim oyum
çıkmadı.
- Seçimlerde görev almalıyız.
Oyların sayım aşamasında bulunmalıyız.
- Şimdi biz 20-25 gündür bu
olaylar içerisindeyiz. Hepimiz direniyoruz. İnsanlar öldü, yaralandı. Peki bu
yaptığımız mücadelenin önderliğini kim yapacak? Ben bunu çok merak ediyorum.
Bizim başımız kim olacak yani. Peki yarın seçimler olacak. Bizi kim yönetecek?
- Bu harekete birinin
önderlik yapmasını isteyenler, bekleyenler; beklemesin! Bu hareketin bir önderi
olduğu zaman bu hareket anlamını yitirecektir. Vizyonu dar insanlar birinin
onlara yol göstermesini ister. Sonra bir demagog çıkar, başbakan gibi insanları
etkiler. Adam ne güzel konuşuyor diye herkes ona oy verir. Başbakan da çok iyi
bir hatip. Adam yalanları öyle güzel söylüyor ki. Böyle bir adama ihtiyaç yok.
Böyle bir öndere ihtiyaç yok. Bir hareket var ve böyle bir hareketin sözcüleri
olur. Bu hareketi halka anlatacak sözcülere ihtiyaç var. Lider demek ego
demektir. Bizim lidere ihtiyacımız yok. Sadece böyle topluluklara ihtiyacımız
var. Böyle topluluklardan fikir çıkmasına ihtiyacımız var.
Bu akşam 7. akşam. Birkaç
tane güzel fikir çıktı. Özellikle dün akşam bir arkadaşımızın gerçek tarimizi
keşfedelim önerisi vardı. Ben gün içerinde bu konu üzerine biraz düşündüm. Bu
fikri nasıl gerçekleştirebiliriz? Aramızda eminim tarihçiler, araştırmacılar
vardır. Bu konuda üniversitelerden destek alalım. Ve gerçek tarihi önümüze
koyalım, çocuklarımıza anlatalım. Örneğin bize ortaokul, lisede ders
kitaplarında anlatılan Atatürk ile, benim üniversitede kendi çabamla öğrendiğim
Atatürk arasında dağlar kadar fark var. Devletten beklemeyin böyle birşeyi.
Kendi tarihimizi kendimiz öğrenelim. Bunun için bir girişimimiz olsun. Diren
adana facebook sayfası üzerinden gerekiyorsa bir forum açalım. Örneğin biz
bilmiyoruz ermeniler ne oldu? Birileri ermeni katliamı dedi, birileri soykırım
dedi. Bilmiyoruz. Babaannem Kaç Kaç diye birşeyden bahsederdi. Bilmiyoruz
bunları. Gerçekleri bilmiyoruz. Gerçekleri ortaya çıkaralım. Bugün Türkiye
kendi toprak bütünlüğünü koruyacaksa halklarıyla barışmalıdır. Ve halkarıyla
barışması için, geçmişte yaşanan zulümlerin tekrarlanmaması için, geçmişten
ders alınması için bizim geçmişte ne olduğunu öğrenmemiz lazım.
- Ben 6 çocuk sahibi bir anne
olarak burdayım. Gururla burdayım. Söylenecek o kadar çok şey var ki. Yarın bir
gün seçim var deniliyor. Peki biz bu seçimlerde kime oy vereceğiz? Ne yapmamız
gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Yoksa burada istediğimiz kadar konuşalım bu bir
işe yaramayacaktır.
Bugün başbakan halkı, polis
ile asker ile karşı karşıya getirdi. Bu tuzağa düşmemeliyiz. Polisleri de,
askerleri de dışlamamalıyız. Halkı da öyle. Yani bütün görüşlere saygı
duymalıyız.
- Bir arkadaşımızın tarihle
ilgili bir fikri vardı. Ben bunu kendi adıma çok tehlikeli buluyorum. Bırakın
yakın tarihi, bu 20 günlük tarih bile iki farklı şekilde yazıldı. Burada
örneğin ermeni soykırımı dediğiniz zaman veya başka birşey dediğiniz zaman
onbin tane farklı yorum çıkar. Bir tane gerçek bulamazsınız. Ne yazik ki durum
bu. Yazılmış yüzlerce kitap var. Hangisinin gerçek olduğu aslında kişisel bir
konu. Bizi daha fazla ayırmaktan, ötekileştirmekten başka bir işe
yaramayacağını düşünüyorum. Bu tarihçiler arasında bir tartışma konusu olabilir
ama biz buna girersek biraz çözümsüz kalacağımızı düşünüyorum.
Lider konusunda da birşeyler
söylemek istiyorum. Bence buradan bir siyasi parti çıkmaz. Çok farklı düşüncelere
sahibiz. Solcu da olsak, sağcı da olsak buradan belki 10 tane siyasi parti
çıkar ama bir tane çıkmaz. Bizim amacımız insanların düşünmesini sağlamak.
Güzel bir söz vardı. "Benim gibi düşünmenizi istemiyorum, sadece
düşünmenizi istiyorum." Düşündüğümüz ve bunları paylaştığımız zaman
inanıyorum ki ortak bir çözüm buluruz.
- Ortada bir yangın var. Peki
bu yangından öncelikli kurtarılması gereken nedir? Bİz neden burdayız? Bunun
farkına varmalıyız. Örneğin ermenilerle sorunu olan var mı şu anda? Yok. Bizim
hak ve özgürlüklerimize çok kaba bir tabirle tecavüz ediliyor. Bizim
geleceğimiz elimizden alınıyor. Ama biz hala geçmişe dönelim, geçmişi
kurcalayalım diyoruz. Geçmişi bırakalım. Bu ülkenin tarihi yazıldı. Bir daha
yazılmayacak. Bu ülkenin tarihini anlayamadıysak sorun bizde. Ortada bir yangın
var. Herkes kendiyle ilgili birşey söyleyebilir. Emekli abim der ki emekli
maaşımdan yana sıkıntılıyım. Sağlık memuru arkadaşım, öğrenci arkadaşım kendi
sorunlarından bahsedebilir. Önerim şudur. Bir sonra ki forum için belirli
konular belirleyelim. Bu konular üzerinden tartışalım.
- Tarih bilincinden bahsetti
arkadaşlar. Kimisi dedi ki tarihi bir yana bırakalım, geleceğe bakalım, bugüne
bakalım. Başka birisi burdan bir tane siyasi parti çıkmaz, 10 ayrı parti çıkar
dedi. Burdan 10 değişik siyasi parti çıkmasının nedeni de zaten herkesin tarih bilincinin farklı
olmasıdır. Bu farklılık nedeniyle kişi şimdiyi farklı değerlendirir ve geeceği
farklı hayal eder. Hepimizin tarhi bilincinde bir sakatlık var. Tarihi
araştırıp öğrenmek gerekir. Örneğin Topçu Kışlası'nı neden yapmak istiyorlar?
İşte 31 Mart ayaklanması var. Bir irtica ayaklanması var. Bu ayaklanma
bastırılıyor, irticacılar öldürülüyor ve Topçu Kışlası yıkılıyor. Erdoğan'da
bunun intikamını almak için oraya tekrar Topçu Kışlasını yapmak istiyor.
Hepimiz biliyoruz ki o ayaklanma irtica ayaklanması. Ben de aksini iddia
ediyorum. Oradaki ayaklanma, irtica ayaklanması değil. Orada ayaklananlar
şeriat istyorlardı. Peki şeriat nedir? İslam hukukudur. Ve ordakiler de aynı şu
an bizim istediğimiz gibi hukuk istiyorlar, adalet istiyorlar. Bunu farklı
kavramlarla, farklı bir dille, adalet, hukuk, yasa ile ifade edemedikleri için
ve ancak şeriat ile ifade edebildikleri için, şeriat istiyorlar. Burada şeriattan
kasıt hukukdur. Hukuk istedikleri için bastırıyorlar. Biz bu ayaklanmayı irtica
ayaklanması olarak biliyoruz. Peki biz bunu nerden biliyoruz? Okulda böyle
öğrettiler. Peki bunu kim öğretti? Egemenler öğretti. Bu çok tipiktir. Bu
şekilde bugünü anlamak ve geleceği hayal etmek mümkün değildir.
1. meclis 1921'de kurulmuş.
Peki bu meclisin bileşenlerini biliyor musunuz? Kürt milletvekillerinin
olduğunu, Laz milletvekillerinin olduğunu biliyor musunuz. Peki 1924'ten sonra
bu neden olmuyor? Peki bugün olan şey, yine kürt milletvekilleri var mecliste.
Peki bunlar nasıl varolabiliyor? Çünkü bunlar zaten vardılar. Birşeyi yoktan
var edemezsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder